[font=ui-sans-serif, system-ui, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, "Helvetica Neue", Arial, "Noto Sans", sans-serif, "Apple Color Emoji", "Segoe UI Emoji", "Segoe UI Symbol", "Noto Color Emoji"][font="Segoe UI", "Helvetica Neue", Helvetica, Roboto, Oxygen, Ubuntu, Cantarell, "Fira Sans", "Droid Sans", sans-serif]Ben eskiden korku videoları severdim 3 yıl önce bir video yüzünden düşünce bir şey düşünmem hisi giti artık bir anda bir şey kafama koyamıyorum düşünmeden birşelere cevap veriyorum sanki düşünce yetim ortada kayboldu eskiden her şeyi bir anda kafamda kurabiliyordum işlemleri o video izledikten sonra olmu videoda korku videoları severek izliyordum bir video beyne zarar veren bir yazı çıktı inanmadım izledim böyle oldu galiba o video silindi yorumlarda beynime bir şey oldu diyordu doktora söyledim bu bir şey değil nörloji gidiyorum bana ne oldu düşünce ne fiziksel aktivite yapsam bir şey olmuyor beyin için faydalı şeylerde tüketiyorum bir şey olmadı beynimin içinde boşluk hisetiyorum lütfen birisi bana yardım etsin. ama değil bunu atlamak zor oluyor çok unutkan olmaya başladım bu konuyu araştırdğımda [/font]
[font="Segoe UI", "Helvetica Neue", Helvetica, Roboto, Oxygen, Ubuntu, Cantarell, "Fira Sans", "Droid Sans", sans-serif]ruhsal boşluk beyin sisi zihinsel boşluk çıktı video bir siyah adam yüzünde gaz maskesi eliyle ruh kendi ruhunu çıkartıyor bide çıkamıyorum videonda kendimi hisedemiyorum çıkmak istiyorum çıkamıyordum o videoda 20 dk boyunca hareket edemedim hiçbir düşünemedim herşeyi unutum hiçbir hatırlamadınmı arkadaşlarımı bile bu kim ben nerdeyim okulumun yolu bile unutum ismimide unutum bide adamın arkasında pelerin vardı bir baktınmı böyle duruyor garip çızırtı sesinde var beynim sanki durmuş sonra kafamın heryeri hissetmeme başladım artık sade beynimin dış yerleri yakın bölgeleri hisedebiliyorum içimi hisedemiyorum adam ruh çıkartı ruhumu çıkartı bilmiyotum? bir kitap okudum ruh eplefiz bezi içindedir ded oraya bişer olmuş olabilirmi birisi soru sorarsa ben kafamda birşey düşünmeden ağzımda kaçıyor ve doğru çıkıyor kafamda birşey hisedemiyorum o video büyümü beyin içine ne zarar vermiş beynimi içini hiçbirşekilde hisedemiyorum kulanamıyorum umarım birisi bana yardımçı olur bu durum yaşayan varmı o videoyu 100bin kişi izlendi hepsi türk tü yorumlarda beynime birşey oldu birşey hisedemiyorum içimi hisedemiyorumdu.[/font]
resimdeki adam benzer o videoda vardı[/font]]]>falseanalizci]]>2024-03-10T11:32:50Z2024-03-16T00:34:57Zhttps://mediforum.net/konu-izmire-100-yeni-kres.html
ankara da da aynı şekilde kreşler açılacak.]]>falseÖmerr]]>2024-03-08T02:36:55Z2024-03-08T02:36:55Zhttps://mediforum.net/konu-nefes-alma-problemi-ve-burun-kirikligi.htmlfalseSerdar102]]>2024-02-25T19:37:29Z2024-02-25T19:48:18Zhttps://mediforum.net/konu-ataturk-ten-yana-tarafim-serdar-yildirim.html
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra
Asıl savaşımız şimdi başlıyor, dedi.
Ağaçları kesmedi, bataklıkları kuruttu
Yeni tarım alanları ortaya çıktı
* * * *
O zamanlar Anadolu'da
40 bin tane köy vardı
Köylülere tarla, bahçe verdi
Köylü, buraları ekip biçti
Aç karnını doyurdu, mutlu oldu.
* * * *
Yollar, köprüler yaptı
Fabrikalar kurdu
Buralarda binlerce işçiye
İş imkanı sağladı
* * * *
Modern ve çağdaş okullar açtı
Öğrencilerin geleceğe yönelik
Bilgi ve beceriyle donanmasını sağladı
Bilimin ve aklın çizgisinden ayrılmadı.
* * * *
Atatürk'ten yana tarafım
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
Yaşayan herkesi Türk olarak kabul eder
Türk şereflidir, onurludur
Vatanına ihanet etmez.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
---------------------------------
KARA KALPAKLI ATLI
Karşıdan gelen bir atlı
Atlı kara kalpaklı
Bakışları pek dertli
Çehresi çok sertti.
* * * *
Atlı geldi, attan indi.
Bendeki merak dindi.
Beynimdeki düşman sindi.
Çünkü gelen bir dosttu.
* * * *
Ben O'nu tanıyordum.
Her an adını anıyordum.
Mustafa Kemal diyordum.
Mustafa Kemal Atatürk diyordum.
* * * *
Atatürk beni tanımadı.
Sen de kimsin böyle, diye sordu.
Gelecekten geldiğimi söyledim.
Tarih 11-10-2020 dedim.
* * * *
" Demek 100 yıl sonrasından geldin.
Dur, hiç boşuna konuşma
Beni tanıdın, kim olduğumu biliyorsun
Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorsun. "
* * * *
Evet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
Bundan gurur duyuyorum.
Önderim, liderim de sensin
Seni yere- göğe sığdıramıyorum.
* * * *
" Demek başardım, bunu biliyordum.
Türkiye Cumhuriyeti kurulacak diyordum.
Yedi değil, yetmiş düvel gelse de
Zafer kazanacağımdan emindim.
* * * *
İçerideki düşman dışarıdakinden hırslı
Özgürlük ateşini söndürmekte kararlı
Padişahtan umudunu kesen herkes
Benim hür bayrağım altında toplanmalı.
* * * *
Ben Anadolu'nun Türk Yurdu olmasında kararlıyım.
Bunun için gereken ne varsa yapacağım.
Planlarımı zafer üstüne kurgulayacağım.
Baskı altındaki milletlere örnek olacağım. "
* * * *
Sen çok yaşa emi yüzyılın savaşçısı
Anadoluyu işgal etti, düşman ordusu
Yoktur Türk Askeri'nde düşman korkusu
Çoktur düşman askerinde Mustafa Kemal korkusu.
* * * *
Kara kalpaklı atlı
Topuktan gelen bir selam verdi.
Atına atladığı gibi
Doludizgin uzaklaştı.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
----------------------------------
TAARRUZ KEMAL
Siz Avustralya yerlileri
İngilizler tarafından Anadolu'ya yönlendirilen
Türkler, boyun eğmedi, diyen
İngilizlerin esiri.
* * * *
Siz özgür ve mutlu yaşıyordunuz
Hayattan bambaşka bir gelecek umuyordunuz
Hayat, sizin bir kilonuzu bir pula satmadı
Özgür bedenlerinizi yetmiş kiloluk bir İngiliz'e esir etti.
* * * *
Kitaplar yazar, gazeteler yazardı
Anadolu' da bir Taarruz Kemal var derdi
Haksızlığa boyun eğmez, derdi
Yenilmez yener, ezilmez, ezer de geçer derdi.
* * * *
Taarruz Kemal, Anadolu'yu yurt olarak benimsemiş
Sınırları çizmiş, biz bu sınırlar içinde
Özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz, demiş.
Siz şimdi aldatan İngiliz'e mi inansanız
Yoksa kahramanca savaşan Taarruz Kemal'e mi inansanız?
* * * *
İngiliz sizi zorladı, gemilere bindirdi,
Hedef Çanakkale'dir dedi.
Taarruz Kemal yok artık, dedi.
Göğsüne gelen bir kurşunla layığını buldu, dedi.
* * * *
Siz havanızı basarak, naralar atarak,
Anzak Koyu' ndan Anadolu' ya ayak bastınız
Anadolu insanı bizden korksun, dediniz
Katliamlar yapmaya hazırdınız.
* * * *
Türk Ordusu' nun başında
Alman komutanlar vardı
Bunlar Türk Ordusu'nu geri çekerek
Rahatça çıkartma yapmanıza izin verdi.
* * * *
Aradan bir gün geçti
Taarruz Kemal geldi, dediler
Almanlar, bütün cephelerin komutanlığını
Taarruz Kemal'e bıraktı, dediler.
* * * *
Size bir bezginlik çöktü
Bu yenilmez, bizi perişan eder dediniz
İngiliz Komutan çok uğraştı
Bu Kemal o Kemal değil, dedi.
* * * *
Mustafa Kemal Çanakkale' ye geldi
Türk Ordusu'nu düzene soktu
Oralarda saklanacak yer bulamadınız
Birçoklarınız gemilere binip, kaçtınız.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım]]>falsecheersss]]>2024-02-23T15:54:01Z2024-02-23T15:54:01Zhttps://mediforum.net/konu-non-spesifik-kolit.html
Gastroenteroloji bölümüne ishal, karında şişkinlik, spazm şikayetleriyle gittim. Çeşitli ilaçlar kullandıktan sonra etkisi olmadığı için eylül ayında kolonoskopi oldum.
Kolonoskopi sonucunda non spesifik kolit tanısı koyuldu. Pentasa isimli ilaç verildi. Çölyak testi gibi testler yapıldı, negatif çıktı. Hala bu sıkıntıyla baş etmeye çalışıyorum ve hayat kalitem inanılmaz bir şekilde düştü. Okula devam edemiyorum, gün içerisinde halsizlik, uykusuzluk, geç uyanma, hiçbir şey yapmak istememe ve depresyon gibi durumlar oluştu. Ne yapabilirim, ne önerirsiniz? Türkiye'de bildiğiniz iyi bir gastroenteroloji doktoru var mı? Yardımınıza ihtiyacım var.]]>falseSerdar102]]>2024-02-22T18:04:16Z2024-02-22T18:16:24Zhttps://mediforum.net/konu-savas-kahramani-ataturk-serdar-yildirim.html
Dünyanın gelmiş, geçmiş
En büyük savaş kahramanı
Kimdir diye sorsalar
Mustafa Kemal Atatürk derim.
* * * *
Dünyanın merkezi konumundaki
Anadolu'da, binlerce yıldır
Yüzlerce medeniyet gelmiş, geçmiş
İki binli yıllarda Anadolu'da yaşayan insanlar,
Bu medeniyetlerin kaçta kaçını biliyor?
* * * *
Dünyanın pek çok ülkesinden
Daha fazla nüfusa sahip İstanbul
28-9-2021 tarihi itibarıyla 16 milyon
Kazdıkça altından medeniyet çıkıyor.
* * * *
Dünyanın en büyük medeniyet
Başkenti İstanbul'dur.
Zamanın durduramadığı
Saatlerin sessiz çaldığı İstanbul.
* * * *
İstanbul'u ilk fethedeni herkes biliyor
İstanbul'u ikinci kez fetheden Atatürk'tür.
İstanbul bir daha düşman eline geçmemeli
İstanbul özgür olmalı, Türk olmalı.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
MUSTAFA KEMAL ÇANAKKALE'DE
Mustafa Kemal, Çanakkale'ye geldiği zaman
Bombalar sağda, solda patlıyordu
İngiliz gemileri
Dakikada 60 bomba atan toplarıyla
Siperlere nefes aldırmıyordu.
* * * *
O anda bir aslan kükremesi duyuldu
Bu ülke sahipsiz değil diyordu
Bizden sonrası karanlık diyordu
Hücum diyordu, korkmayalım diyordu.
* * * *
Anzaklar, sabaha karşı
Çanakkale'ye çıkartma yapıyordu
Sabahın 4 buçuğunda
Onları orada bekleyenler vardı
Sağ elinde şimşek, sol elinde yıldırım
Sağ elinde kılıç, sol elinde tabanca
Sağ elinde Anadolu, sol elinde Trakya
Mustafa Kemal ve Türk Askeri
Aç, tasır, savaştılar, yenilmediler
Yendiler, zafer kazandılar.
* * * *
Karanlık varsa aydınlığa koşacaksın
Aydınlıktaysan karanlıktan korkmayacaksın
Kötüden, zalimden kaçmayacaksın
Özgürlüğün için, savaşacaksın.
* * * *
Sessiz durursan, yerinde oturursan
Zalimin zulmüne dur demezsen
Beynindeki prangaları söküp atmazsan
Gelecek yıllar sana acımaz.
* * * *
Haydi, benim de, ben liderim de
Lider olmak için, çaba sarf et
En önde sen ol, en önde sen koş
Türk Halkı'nın peşinden geldiğini göreceksin.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
-----------------------------------------
KAHRAMAN ATATÜRK
Adın anılacak dünya durdukça
Sen en öndesin insanlık var oldukça.
* * * *
Yoktur bu dünyada benzerin, eşin
Vatanı kurtarmaktı senin işin.
* * * *
İngiliz, fransız, yunan toplandı.
Anadolu'da batağa saplandı.
* * * *
Geçilemez dedin, geçmeye geldi.
Yenilgi acısı içmeye geldi.
* * * *
Tuzak kurdular, seni yenmek için,
Sonunda kahroldular, neden, niçin?
* * * *
Planlar sonsuz güven altındaydı.
Düşman komutan ateş hattındaydı.
* * * *
Zafer mutlaktı, yenilgi imkansız.
Türk Ordusu çözülürdü, sancısız.
* * * *
Bir sen geldin, sen Mustafa Kemal'sin,
Bilemediler asla yenilmezsin.
* * * *
Savaş alanında düşmana çarptın,
Düşman pişman oldu, çok iyi yaptın.
* * * *
Kesin bir daha karşına çıkmazlar.
Bin yıl geçse de seni unutmazlar.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
------------------------------------------
YOKSA SEN İNGİLİZ CASUSU MUSUN?
Mustafa Kemal 1.5 yıl Çanakkale'de kaldı
Kar, yağmur, çamur demedi, savaştı
Anadolu'ya saldıran düşmanlara karşı koydu
Yeni nesiller özgür ve bağımsız yaşamalıydı.
* * * -
İngiliz gemileri, siperlere binlerce bomba attı
Nice canlar son nefesini verdiğini bilemedi
Onlar biliyordu, Anadolu düşmana kalmaz
Mustafa Kemal yalnız kalsa da düşmana teslim olmaz.
* * * *
Bombaların patlamadığı bir anlık zaman diliminde
Zaman gezgini olarak Çanakkale'de olmayı düşledim
Dileğim gerçekleşti, Türk siperlerindeydim
Ben bir köşede otururken, Mustafa Kemal ayaktaydı
Bombalardan korkmuyordu, bombalar O'ndan korkuyordu
Pek çok bomba gidip uzakta patlıyordu.
* * * *
Mustafa Kemal beni fark etti, eliyle işaret etti:
" Sen asker değilsin, ayağa kalk, kim olduğunu söyle?
Yoksa sen İngiliz casusu musun? "
* * * *
Ayağa kalktım, selam verdim:
Ben Serdar Yıldırım, gelecekten geliyorum
Tarih 5-Eylül-2021 Pazar
Türküm, Türk olmaktan gurur duyuyorum, dedim.
* * * *
" Demek 106 yıl sonrasından geldin
İngiliz gemileri, Çanakkale'yi geçip, Marmara'ya giremez
Burada zafer kazanmamız, Anadolu insanının gözyaşını silemez
Anadolu insanı birlik olursa onları dünya gelse yenemez. "
* * * *
Bunun üzerine ben şöyle dedim:
Her dediğinizin altına imzamı atarım
Hepsi yüzde yüz doğrudur ve örnek alınmalıdır
İngilizler, Çanakkale'yi geçemeyecekler.
* * * *
Konuşmam bittiğinde yakınımda bir bomba patladı
Yüzlerce parçaya ayrıldığımı hissettim
Ben bölünmemeliydim, dağılmamalıydım
Bir bütün olarak kalmalıydım ve yaşadıklarımı
Günümüz insanına anlatmalıydım
Çeşitli iletişim kanallarıyla bunu
Binlerce, on binlerce okura ulaştırmalıydım.
SON
------------------------------------------
ATATÜRK ÇAĞI
İlk Çağ, Orta Çağ
Yeni Çağ, Yakın Çağ
Yakın Çağ 1789
Fransız Devrimi'yle başladı
Sonrasında
Atom Çağı, Uzay Çağı dediler
Mayasız sütten yoğurt olmadı
Aradan 211 yıl geçti
2000 yılına girildi
Atatürk Çağı başladı.
* * * *
Atatürk Çağı dünyaya barış getirdi
Atatürk Çağı dünyaya kardeşlik getirdi
Bir milletin başka bir millete baskısını sildi
Her milletin kendi bayrağı altında toplanmasını sağladı.
* * * *
Bu durum 2020 yılında sağlandı mı?
Hayır, sağlanmadı
Sağlanması zaman alır mı?
Evet, alır
Dünyada yaşayan insanlara
İyiliksever fikirleri kabul ettirmek
Zordur, çok zordur.
* * * *
Ey dünyalı, Atatürk Çağı başladı
Bunun farkında olmalısın
Atatürk Çağı'nı kabul edenlerin
En başında sen olmalısın.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
---------------------------------------
BAŞKOMUTAN ATATÜRK
Atatürk'ü sevesim geldi.
Karşımda göresim geldi.
Düşmanlarını üzesim geldi.
Kurtuluş Savaşı'nı anlatasım geldi.
* * * *
Karanlıkta mavi iki ışık belirdi.
O iki ışık Atatürk'ün gözleriydi.
Beni bu konuda harekete geçiren,
Atatürk'ün tarihi sözleriydi.
* * * *
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
Yaşayanlar, Atatürk'ü sevmek zorundadır.
Ekmeğini bu sınırlar içinde kazananlar
Atatürk'e saygı duymak zorundadır.
* * * *
Atatürk, Kurtuluş Savaşı zamanında
Sekiz yıl ailesinden uzak kaldı.
Ey Atatürk'ü sevmeyen şahıs,
Bu vatan için, bu bayrak için,
Ailenden sekiz yıl uzak kalır mısın?
* * * *
Trablusgarp ve Bingazi'de
İtalyan Ordusu'yla savaşırken.
Anafartalarda, Conkbayırı'nda
Çanakkale Destanı'nı yazarken
Göze göz, dişe diş
Göğüs göğüse çarpışırken,
Mustafa Kemal hücum diyordu.
Sağ elinde kılıcı, sol elinde tabancası
İleri atılıyordu.
* * * *
Atatürk uzun süren savaşlar sonunda,
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
Fabrikalar açtı, yollar, köprüler yaptırdı.
Ülkeyi dünya devletleri arasında
Ön sıralara yükseltti.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
--------------------------------------
KAHRAMAN MUSTAFA KEMAL
Karşıdan bir atlı geliyor
Bana selam veriyor
Nereye gidiyorsunuz, diyorum
Çanakkale'ye diyor.
* * * *
Yolunuz açık olsun
Şansınız bol olsun
Bileğiniz bükülmesin
Sırtınız yere gelmesin.
* * * *
" Yolum açıktır, çocuk
Şansımı kendim yaratırım
Bileğimi bükecek çıkmadı
Sırtımı yere getirecek doğmadı. "
* * * *
Kahraman bir savaşçısınız
Göğsünüz madalya dolu
Bu genç yaşta bu kadar madalya
Dünya tarihinde görülmemiştir.
* * * *
" Yurduma saldıran düşmanlara karşı koydum
Onlarla savaştım ve galip geldim
Sence bu kadarı yeterli değil mi?
Biz savaş oyununa daha yeni başladık. "
* * * *
Belli ki Çanakkale yeterli gelmeyecek
Anladım Anadolu düşmanla dolacak
Türk'ün özgürlük savaşı başlayacak
Türk Bayrağı'nı göndere Mustafa Kemal dikecek.
* * * *
" Dur bakalım, aslanım, soluklan biraz
Derin bir nefes al, kendine gel
Az önce Türk Bayrağı dedin, Mustafa Kemal dedin
Ben adımı söylemedim, beni nasıl tanıdın? "
* * * *
Ey gelmiş geçmiş en büyük kahraman
Savaş meydanlarının yenilmez armadası
Ben gelecekten geliyorum, seni nasıl tanımam
8-8-2021 tarihinden sana nasıl ulaşamam?
* * * *
Ben her gün haykırıyorum Cumhuriyet diyorum
Sizin kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaz diyorum
Bunun için beynimi paramparça ediyorum
Tarihin dipsiz karanlığında bir ışık arıyorum.
* * * *
Nice savaşlardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracaksınız
Tarihe isminizi altın harflerle yazdıracaksınız
Baskı altındaki milletlere örnek olacaksınız
Mustafa Kemal başardı, biz de başarırız dedirteceksiniz.
* * * *
" Demek ki daha yolun başındayım
Vatanımı savunarak dünyaya örnek olmalıyım
Yenilmemeliyim, yenmeyi öğrenmeliyim
Dünya durdukça ezilen halklara örnek olmalıyım.
* * * *
Benim adım Mustafa Kemal
Cumhuriyet düşmanlarının yenilmez savaşçısıyım
İçinde demokrasinin bol olduğu
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmaya kararlıyım.
* * * *
Her dört yılda bir seçim olmalı
Halk, beğenmediği yöneticiyi değiştirebilmeli
İktidarda olan yönetici oyları değiştirmemeli
Beğenilmiyor ise, gitmeyi bilmeli.
* * * *
Türkiye Cumhuriyeti'ni genç beyinler yönetmeli
Bu genç beyinler aydınlığa yönelmeli
Çağlar ötesinden değil, gelecekten beslenmeli
Karanlığı reddetmeli, geleceğe ışık yakmalı. "
* * * *
Ey büyük güç, ey büyük kudret
İlkelerinin yılmaz takipçisiyim
Bu ilkeleri insanlara ulaştırmada
Işık hızındayım çünkü bunda kararlıyım.
* * * *
Mustafa Kemal atına bindi
Bana el salladı
Sonra görüşürüz, dedi.
Çanakkale'ye doğru hızla uzaklaştı.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
------------------------------------
CUMHURİYET DEĞİRMENİ
Metresine kadar, santimetresine kadar,
Bilimle, bilgiyle, kültürle inşa etti,
Atatürk, bu Türkiye Cumhuriyeti'ni.
Sonsuza kadar muzaffer olacaktır.
* * * *
Cumhuriyet Değirmeni kurulduğu günden beri
Buğday, arpa, mısır öğütüp un haline getirdi.
Cumhuriyete karşı çıkanlar, değirmenin çarkları arasında eridi.
Bunlar kimdi? Adını hatırlayan var mı?
* * * *
Kurtuluş Savaşı'nı kazanınca, dünya Atatürk'ü örnek aldı.
Baskı altındaki milletler ayaklandı.
Mustafa Kemal başardı, biz de başarırız, dediler.
Hindistan'da ingilizlere karşı Mahatma Gandi ayaklandı.
Bu vatan bizim, defolun gidin, dedi.
* * * *
Devletlerin kurucu bir devlet başkanı olur.
Halkını esir etmek isteyen dış güçlere karşı savaşır.
Galip gelir, devlet kurar, heykelleri dikilir.
Bu dünyada böyledir.
Yeni kurulan hükümetler heykelleri yıkmaya çalışmaz.
Kurucuyu önder kabul eder ve ülkeyi ileri götürür.
Halkın refah seviyesini yükseltir.
* * * *
Türkiye Cumhuriyeti'nde ne yöneticiler geldi, geçti.
Bunların çoğunun adını hatırlayan olmaz.
Atatürk halkını aldatmadı, halkın güven kaynağıydı.
Dünya durdukça adı kalplerden silinmeyecektir.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım]]>falseMert07]]>2024-02-18T19:36:01Z2024-02-18T19:36:01Zhttps://mediforum.net/konu-sunnetsiz-penis-ile-ilgili.htmlfalsepanorama_7]]>2024-02-09T01:06:38Z2024-02-09T01:07:06Zhttps://mediforum.net/konu-uyku-problemi.htmlfalseSerdar102]]>2024-02-08T13:58:57Z2024-02-08T13:58:57Zhttps://mediforum.net/konu-hikaye-yazari-omer-seyfettin-ile-serdar-yildirim.html
Tarih 4-Ağustos-2023 Bursa'da bir kitap mağazasında çok değerli yazarlarımızdan Ömer Seyfettin ile beraberim: " Sayın Ömer Seyfettin, bakın burası üç katlı bir kitap satış mağazası. İçinde binlerce kitap var.
Ömer Seyfettin: " Ya Serdar, beni buraya neden getirdin? Ben 1920 yılını hatırlıyorum. O zamanlar 36 yaşındaydım. İstanbul'da bir lisede öğretmenlik yapıyordum. "
" Evet doğru, bunları ben de biliyorum ama sizin bilmediğiniz bir şey var. 1920 dediniz. O zamandan şimdiki zamana 103 yıl geçti. 103 yıl sonra siz neredesiniz, hikayeleriniz nerede? "
" Ben o hikayeleri yazdım, durdum. Bir İstanbul gazetesinde bunlar her gün tefrika halinde yayınlanırdı. Biliyor musun Serdar, yurdumuzu düşmanlar istila ettiğinde ben subaydım. Çanakkale taraflarında askeri ciple gidiyorduk. Gökyüzünde bir yazı belirdi. Fethun karib. ( Çanakkale’ye cephesini ziyarete giden heyeti edebiye içerisinde bulunan Ömer Seyfettin, yolda karşılaştıkları fevkalade bir hadiseyi Müjde adını verdiği hikayesinde anlatmıştır. Gün ağardığında heyet gökyüzünde ince bir duman ile “fethun karib” yazdığını müşahede etmiştir. Fethun karib, yakın bir fetih anlamındadır. ) 1915 yılı başlarıydı. Ne oldu? Neler oldu? Yolda gelirken ben Türküm dedin. Türkiye Cumhuriyeti dedin. Türkiye Cumhuriyeti'ne bravo da Osmanlı ne oldu? Bırak Osmanlı İmparatorluğu'nu Anadolu ne oldu? "
" Mustafa Kemal 19-Mayıs-1919 tarihinde Samsun'a çıktı. "
" Bunu biliyorum. "
" Türk Ordusu ve Mustafa Kemal bir buçuk yıl Sakarya Irmağı doğusunda konuşlandı. Mustafa Kemal onlara savaş öğretti. Türk Ordusu Mustafa Kemal önderliğinde ileri atıldığında yunan askerleri şehirleri, köyleri yakarak kaçtı. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Tarihe ismini altın harflerle yazdırdı. "
" Mustafa Kemal adını daha önce defalarca duymuştum. Cumhuriyet yıllarına ömrüm vefa etmedi. Şu an çok sevinçliyim ve çok mutluyum. "
" Mustafa Kemal kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı oldu. 10-Kasım-1938 'e kadar 15 yıl bu görevini devam ettirdi. 24 Kasım 1934 yılında Atatürk soyadını aldı. Artık O Mustafa Kemal Atatürk'tü. "
" Serdar, Atatürk hakkında kitaplar var mı burada? "
" Evet var. "
Atatürk kitapları reyonuna gittik ve Ömer Seyfettin'e kitaplarda yazılanları okudum. Her iki dakikada bir Ömer Seyfettin tarafından, Atatürk ayakta alkışlandı. Daha sonra birlikte Ömer Seyfettin kitapları reyonuna yöneldik. İki elime birer kitap aldım. Bakın, dedim, bu kitapta Kaşağı hikayeniz var. Bu kitapta da Kütük hikayeniz bulunuyor.
Ömer Seyfettin: " Vay benim canlarım, ciğerlerim. Aradan 103 yıl geçmiş ve hikayelerim unutulmamış. Bir yazar aradan 50 yıl geçmiş ve hatırlanıyorsa unutulmamış demektir. Artık o yazar olmuştur. Ey Serdar Yıldırım, ben artık yazar oldum mu? "
" Evet oldunuz, hem de çok değerli, unutulmaz bir yazar oldunuz. "
" Yaşasın, ben şimdi çok mutluyum. "
Ömer Seyfettin tansiyon ve şeker hastasıydı. Atina'da 10 ay esir kaldı. İstanbul'a geldikten sonra tansiyon ilaçları kullanmaya başladı ama şeker ilacı yoktu. 6 Mart 1920 yılında aramızdan ayrıldıktan 2 yıl sonra şeker ilacı icat edildi. Şu şeker ilacını 4-5 yıl önce icat etseydiniz olmaz mıydı? Ömer Seyfettin size nice yeni hikayeler armağan ederdi.
SON]]>falseSerdar102]]>2024-02-08T13:57:38Z2024-02-08T13:57:38Zhttps://mediforum.net/konu-ataturk-un-cocukluk-anilari-buyuk-kurtarici.html
Atatürk'ün kız kardeşleri Makbule ile Naciye tartışıyordu.
Naciye: Abla, son günlerde annem ve babamın konuşmalarından şu sonuca ulaştım: Osmanlı kötüye gidiyor ve önlem alınmazsa sonumuz bir felaket.
Bunun üzerine Makbule: Doğrudur. Bir kötü gidişat var ama önlem alınmıyor. Saray yabancı kadınlarla doluymuş. Padişahın annesi yabancıymış. Annemiz Zübeyde Hanım bir Türk. Biz de Türküz diyoruz. Annemiz fransız veya rus olsaydı, biz de fransız ve rus olurduk. Fransa'ya ve Rusya'ya hizmet ederdik. Türkleri kendimize düşman bilirdik.
Naciye: Abla, sen bunları biliyorsun. Sadrazam ve vezirler de biliyor. Önlem alsalar ya.
Makbule: Naciye, biliyorsun, ben Osmanlı tarihini araştırdım. Belli bir dönemden sonra kaç tane Türk sadrazam ve vezir adı söyleyebilirsin?
Naciye: Çoğu başka milletlerden, aralarında Türk yok gibi.
Makbule: Bunlardan Osmanlı Devleti yıkılmasın demesini bekleyemezsin.
BEN BEBEK MİYDİM?
Yıl 1872. Evde oturmaktan canı sıkılan Fatma'yı annesi Selanik sokaklarında gezmeye çıkardı. Sokaklar bomboştu, Arada bir tek tük adamlar geçiyordu. Bu Selanik'te kadın yok muydu? Çocuklar evet çocuklar hani neredeydi? Neden eve kapatılmıştı? Bu durum Fatma'nın kafasına takıldı. Annesine şöyle bir soru sordu: Yemeklerimi yemiyordum ya o zaman ben bebek miydim? Zübeyde Hanım derinden etkilendi. Bilmem kaç zaman önce Fatma ile böyle bir fikir alışverişi olmuştu. Fatma, yemeklerini neden yemiyorsun, demişliği vardı ama Fatma'nın bunu hatırlaması olanaksızdı. Zübeyde Hanım, Fatma'sına sıkıca sarıldı.
Daha sonra sahile çıktılar. Boylu boyunca Ege Denizi önlerinde uzanıyordu. Vur patlasın, çal oynasın eğlenen, günün yirmi dört saati etkinliğini gösteren sahil gazinolarında ermeni, rum, yunan ve diğerleri coşku doluydu. Zübeyde Hanım kızı Fatma'nın elini sıkıca tuttu. Eve doğru yöneldi. Ali Rıza Bey işten dönmüş ve yorgun olmalıydı. O geldiğinde mutfakta olmamak yakışık almazdı.
BİR TORBA BALIK
Ali Rıza Bey ile oğlu Ahmet o sabah erkenden kalktı. Akşamdan sözleşmişlerdi, yarınki balık tutma işi için. Önceleri Zübeyde Hanım karşı çıkmıştı. Ne gereği var canım, sabah erken kalkmanın. Biraz uykunuzu alıp bir iki saat geç kalksanız da olur. Sanki Ege Denizi'nin balıkları Ali Rıza Bey ile Ahmet gelecek ve biz onların oltasına ilk takılan olacağız, mı diyecekler dediyse de dinletemedi. Zübeyde Hanım onları sabah erkenden yolcu etti.
Ali Rıza Bey ile Ahmet çok hırslıydı. Ellerinde birer olta ve gelsindi balıklar, atılsınlardı oltaya, bakalım kim, kaç balık yakalayacaktı?
Aradan saatler geçti. Ali Rıza Bey ve Ahmet saatlerdir denize olta atıyordu. Oltanın ucundaki yem yeniyor ama balık yakalanmıyordu. Kavanoz içinde getirilen yemler bitmiş ama ortada balık yoktu.
İkindi vaktini geçmişti. Ali Rıza Bey ve Ahmet, bu balıklar bizi sevmedi. Yem yiyor ama kaçıyorlar. Anneni ben severim, sen de seversin. Dönerken balık alalım, annen de sevinsin ama aramızda sır. Aradan yüz yıl geçse bile anneye söylemek yok.
Bunun üzerine Ahmet, merak etme baba. Bizim balık almamızın kimseye zararı yok.
Ali Rıza Bey ile Ahmet, akşamüstü bir torba balıkla eve giriş yaptı. Zübeyde Hanım onları coşkuyla karşıladı. Akşam yemeğinde bol bol balık yediler.
ALİ RIZA BEY'İN ÇOCUKLUĞU
Ali Rıza on dört yaşındaydı. Arkadaşı Osman'la komşu köye gitmiş ve yalnız geri dönüyordu. Gök gürlemeye başladı. Belli yağmur geliyordu. Ali Rıza adımlarını hızlandırdı. Köyüne daha yol vardı. Bir saçak altı, bir girdap bulup yağmurun dinmesini beklemeliydi. Karşıda bir çınar ağacı gördü. Onların yüzlerce yıl yaşayanı vardı. Ne fırtınalar, yağmurlar atlatırlardı. Hem bu çınar ağacı tam bir saçak altıydı. Oraya sığınırsa yağmurun damlası değmezdi. Aniden gökyüzünde bir şimşek çaktı. Sonrasında uzaklara yıldırım düştü. İleride gökyüzü daha karaydı. Kısa bir süre sonra doğa gerçek gücünü gösterip yağmur damlalarını ağırlaştırırdı. Pek çok şimşek çaktırıp yıldırım düşürür ve bazı canlıların yaşamlarını sonlandırırdı. Ali Rıza oralarda bir çukur bulup içine sindi. Zaten sırılsıklam ıslanmıştı. Yağmurdan korkusu yoktu. O'nun düşüncesi yıldırımdı. Her şimşek çakışında korkmuyordu ama ürperiyordu.
Al Rıza bir anlık zaman diliminde başını yukarı kaldırıp ileri baktı. Adamın biri hızla gelerek çınarın altına sığındı. Saniyesinde şimşek çaktı ve yıldırım düştü. Boğuk bir feryat duyuldu ve adam yere yığıldı.
Ali Rıza: Vay anasını, demek ben oraya önce varsaydım yıldırım bana düşecekti. Beni bu hayattan silip süpürecekti. Ben bu hayatta var olmalıyım ve en azından çocuklarım olmalı.
Sonradan yağmur dindi. Ali Rıza çukurdan çıktı, çınarın altına gitti. Yıldırım adamı yakmış ve ikiye bölmüştü. Daha sonra köyüne doğru yöneldi. Köy kahvesinde olanları anlattı ve yardım etmelerini istedi.
Ali Rıza evine vardığında annesi Ayşe Hanım olanları dinleyince çok şaşırdı. O, insan hayatının doğa tarafından bu kadar kolay yok edilemeyeceği düşüncesindeydi. Kulaktan dolma değerlerle hayatı şekillendirirdi. Ali Rıza'nın anlattığı bu olay ve yorumu hayatına değişik bir bakış açısı kazandırmıştı.
Ali Rıza bir süre daha hayata devam edebileceği düşüncesindeydi. Belki bir gün evlenir, çocukları olurdu. Eğer çocukları olursa, onları çok sevecekti.
GAGASI OLMAYAN KARTAL
Atatürk'ün abileri Ahmet 9, Ömer 8 yaşındaydı. Kardeşleri 2 yaşındaki Mustafa'nın elinden tutarak mutfağa gittiler. Annelerinden bir hikaye anlatmasını isteyeceklerdi ama anneleri mutfakta yoktu. Odalara baktılar, evde yoktu. Yatak odasına yöneldiler. Babaları Ali Rıza Bey orada olmalıydı. Kapıyı çaldılar, içeriden buyurun, gelin denince içeri girdiler.
Ali Rıza Bey: Krallarım benim, şahlarım, padişahlarım! Siz üçünüz bir anda tarih sahnesinden silinseniz, ben kime oğlum derim? Kim benim adımı tarih karşısında yargılar? Kim benim adımı tarihe sabitler? Siz üç oğlumdan en az biri büyük işler başarsın ve benim adım da bu O'nun babasıdır diye anılsın. Tarihe geçsin. Yüzyıl sonra yeniden dünyaya gelsem ve adım kitaplarda yoksa hakkımı helal etmem bilmiş olun.
Bunun üzerine Ahmet: Baba, yüzyıl sonra bizim adımızdan yola çıkarak tarih kitaplarında bolca varsan ne diyeceksin?
Ali Rıza Bey: O kadar mutlu olurum ki herhalde kanatlanıp gökyüzüne uçarım.
Sonrasında derin bir sessizlik oldu.
Ömer: Annem mutfakta yoktu. Hikaye anlatmasını isteyecektik. Şimdi buraya geldik. Baba, bize bir hikaye anlatır mısın?
Ali Rıza Bey: Canım oğullarım, siz isteyin ben size sabaha kadar on tane hikaye anlatırım, dedi ve bir hikaye anlatmaya başladı:
Kendini gökyüzünün hakimi sanan bir kartal vardı. Çok büyüktü. Kanat açıklığı on metreyi buluyordu. Aslanlar, kaplanlar ondan korkardı. Pençelerine yakalanan hiçbir canlı sağ kurtulamazdı.. Yaşlanan kartalın gagası düşüyordu ya işte bu kartal da yaşlanınca gagası düştü. Gagası olmayan bu kartal yeni bir gaga çıkması için, aylarca bekledi. Sonunda beklemekten sıkıldı. Timsah dolu bir nehre atladı ve timsahlar onu yedi. Hikayemiz burada bitti.
Ahmet sordu: Baba, bu anlattığınız hikayeden nasıl bir ders çıkarmalıyız?
Ali Rıza Bey: Hikaye anlatmamı istediniz, işte hikaye anlattım. Varın ötesini de siz hesap edin. Ne anladıysanız onu anlatmışımdır.
ALİ RIZA İLE ZÜBEYDE'NİN AŞKI
Ali Rıza memur olmuştu. Kazancı iyiydi. Mahalle arkadaşları, tanıdıkları, amca çocukları evlenmişti. Arkadaşlarından ikinciye çocuğu olan vardı. Düğünlerde kızlarla dans eder, şarkı söylerdi. Aşkın ve aşığın yaşatılması taraftarıydı.
Babası ve annesi nice zamandır Ali Rıza'ya kız buluyor, Ali Rıza kızı görüyor ve evlenilecek nitelikte bulmuyordu. Ali Rıza'ya kız beğendirmek çok zordu. Yaşın otuz oldu, evlen artık Ali Rıza, diyorlardı.
Günlerden bir gün babası işten dönmemişti, annesi oğlunu karşısına aldı: Bak Ali Rıza, komşular dediydi, sarı saçlı, mavi gözlü, dünya güzeli bir kız var. Adı Zübeyde. Gittim, gördüm. Terbiyeli, saygılı. Baban, sen, ben evlerine gidelim, kızı bir de sen gör.
Ali Rıza: Olur anne, istersen yarın gidelim, ne dersin?
Annesi: Tamam, yarın gidelim.
Ertesi gün Ali Rıza, annesi ve babası, Zübeyde'nin evine gitti. Ali Rıza, Zübeyde'yi görünce beyninden vurulmuşa döndü.
Bu kız geçen gece rüyasında gördüğü kızdı.
Selanik'te bu kadar güzel bir kız varmış da benim haberim yokmuş, diye kendi kendine hayıflandı. Ali Rıza'nın babası Ahmet Efendi, isterseniz gidin bahçede bir gezin gelin, dedi ve gençler bahçeye çıktı. Ali Rıza, Zübeyde ile ağaçlardan, çiçeklerden bahsederek bahçenin sonuna kadar gitti. Dönüş yolunda Zübeyde'ye evlenme teklif etti: Zübeyde, benimle evlenir misin? dedi.
Zübeyde: Niyetli olmasaydım buraya gelmezdim, dedi. Ali Rıza öylece kalakaldı. Bundan sonra ne yapması gerektiğini bilemedi.
Daha sonraki günlerde Ali Rıza ile Zübeyde, Selanik sokaklarında gezdiler, dolaştılar. Zübeyde'nin evinde nişan töreni yapıldı. Zübeyde düğün istemedi. Ali Rıza, seninle olduğum her gün bana düğün dedi ve Zübeyde'den tarafa çıktı.
Aradan günler, aylar, yıllar geçti. Onların altı tane çocukları oldu. Hepsi birbirinden değerliydi. Mustafa da bunlardan biriydi. Daha sonra Mustafa Kemal adını alacak ve yurdu istila edilen Türk'ün Kurtuluş Savaşı'nı başlatacaktı.
GERÇEK OLAN NEDİR?
Ali Rıza ile Zübeyde nişanlanalı bir ay olmuştu ki bunlar Selanik sokaklarında gezmeye çıktı.
Ali Rıza: Zübeyde istersen şurada oturalım. Ege Denizi önümüzde, Selanik arkamızda biz hayattan başka ne bekleriz?
Bunun üzerine Zübeyde: Ali Rıza, hayattan istenecek çok şey var ama hayat bunları bir anda bize vermiyor. Kısım kısım veriyor. Bazen hiç vermez.
Ali Rıza: Bilirim Zübeyde, bilirim. Onun öyle olduğunu bilirim.
Zübeyde: Biz hayat olsak hayatı kurgulasak. Hayat kötü olsa iyi insanları kötülüğe yönlendirse işsiz bıraksa soygun yaptırsa sen buna iyidir diyebilir misin?
Ali Rıza: Annesi hasta olan genç adam işsizdi, parası yoktu. Bu genç eczaneye girdi. Eczacıya reçeteyi gösterdi, gerekli olan ilaçları aldı. Dört kutu ilaç. Para vermeden çıkıp gitti. Zübeyde, sen hakim olsan bu genci hapse atabilir misin? Belki annesi ertesi gün kalkıp yürüyecek. Zaten eczacı şikayetçi olmamış.
Zübeyde: Bak Ali Rıza, bunlar göreceli kavramlar. On kişi olsa beşi evet der, beşi karşı çıkar. Herkes akıl fikir düzeyi, zeka seviyesi açısından fikir ileri sürüp yorum yapar. Ama gerçek olan nedir?
DÜĞÜNE DÖRT GÜN KALDI
Ali Rıza ile Zübeyde için, gündüz nikah, gece düğün törenine dört gün kalmıştı. Bunlar yine bir fırsatını bulup yalnızlığa adım atmıştı.
Ali Rıza: Zübeyde sen böyle konuları konuşmaktan hoşlanmazsın ama ben yine de sormak istiyorum. Biz evlenince kaç çocuğumuz olsun istersin?
Zübeyde: Aman Ali Rıza, hele bir çocuğumuz olsun, ben onu el bebek, gül bebek beslerim. Araştırdım ve buldum. Yeni evli çiftlerin ilk çocukları yüzde yetmiş ihtimalle kız oluyormuş. Belki yüz yıl sonra bu yüzde seksene çıkarmış. Ali Rıza, ilk çocuğumuz kız olsa sen bundan rahatsız olur musun?
Ali Rıza: Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Zübeyde, sen beni iyi tanımamışsın. Kızım olsun, oğlum olsun onu bağrıma basarım.
Sonunda o dört gün geçti. Ali Rıza ile Zübeyde evlendi. İlk çocukları Fatma oldu. Ali Rıza ile Zübeyde onu bağrına bastı. Gelecekte onları mutlu günler bekliyordu.
Aradan yıllar geçti. Fatma dördüncü yaş gününü kutluyordu. Zübeyde Hanım yaptığı pastanın üstüne dört mum dikmişti. Fatma mumları üfledi ve dört yaşına girdi. Önünde uzun bir yaşam vardı ve O bu şansını sonuna kadar kullanırdı.
ALİ RIZA BEY'İN ÇOCUKLUĞU
Ali Rıza Bey, Selanik'te dünyaya geldi. İlkokulu Mahalle Mektebi'nde okudu. 12 yaşına gelince arkadaşları arasında parmakla gösterilirdi. Çok iyi tekmük oynardı. ( Şimdiki futbol maçı ) Mahalle maçlarında başı önde sahadan hiç ayrılmamıştı. Maç başlayınca geri gelir, kendini kaybettirir, sonradan ileri çıkar, ataklara katılırdı. Takımı ileri çıkmışken, rakip takım savunması buna önem vermez, defans elemanları yanında olmazdı. Top, Ali Rıza'yı severdi. Rakip kale önünde boş pozisyonda durur ve topun gelmesini beklerdi. Hata affetmez ve soğukkanlı bir vuruşla golü atardı. Gool diye öyle bir bağırır ve kaçardı ki, en hızlı koşan arkadaşı O'na yetişemezdi.
Günlerden bir gün Ali Rıza evde ders çalışıyordu. Kapı çalındı. Ali Rıza yan pencereden baktı. İki arkadaşı bekliyordu. Annesi Ayşe Hanım kapıyı açtı. Çocuklardan biri atıldı: Ali Rıza evde mi? Maçımız var da. O'nu çağırmaya geldik. Arkadaşlar bekliyor.
Ayşe Hanım: Ali Rıza'nın dersleri çokmuş. Yarın imtihanı varmış. Boşuna beklemeyin gelemez.
Aradan dakikalar geçti. Ali Rıza odanın içinde dört döndü. Eğer arkadaşlar gitmezse ben giderim, diye düşündü. Dönmeye devam etti. Ali Rıza sonradan yan pencerenin perdesini aralayıp kapı önüne baktı. Arkadaşları gitmemiş ve bekliyordu. Demek ki iş ciddiydi. Maç iddialıydı. Ali Rıza odadan çıktı. Mutfakta duran annesinin yanına gitti: Anne, arkadaşlar kapıda bekliyor. Derslerimi bitirdim. İmtihana hazırım ve en yüksek notu ben alacağım. Maça gideyim ha, ne dersin?
Annesi olur deyince Ali Rıza bir sevindi ki sormayın.
Maçın oynanacağı yere merdivenli yokuştan inilirdi. Ali Rıza yokuşun başında görününce arkadaşları arasında bir dalgalanma oldu. İşte Ali Rıza gelmişti ve bu maç kazanılırdı. Karşı takımın golcüsü Necdet uzun boyluydu ve elleri belinde bekliyordu. Ali Rıza'ya baktı. O'nu küçük görmedi ama büyük de görmedi. Arkadaşlarının neden Ali Rıza'ya bu kadar önem verdiğini anlamadı. Her zaman olduğu gibi gollerini birbiri ardına sıralar maçı kazanırdı.
Maç başlayalı on dakika olmuştu ki Necdet ikinci golünü attı. Sonrasında takımı rehavete kapıldı ve Ali Rıza sahneye çıktı. Şahlanan takım arkadaşlarıyla ileri atıldı. Ali Rıza'nın attığı dört golle maç 4-2 galibiyetle sonuçlandı.
Ali Rıza iddia gazozunu içerken, kimseyi alaya almadı. Daha sonra arkadaşlarından ayrılıp eve gelince annesi sordu: Ali Rıza maçı kazandınız mı?
Ali Rıza: Evet anne, kazandık. Onlar iki attı, ben dört attım ve maçı kazandık.
Annesi: Böyle olacağı belliydi. Ben senin kaybettiğini hiç duymadım.
BİR ALİ RIZA BEY HİKAYESİ
Mustafa 2 yaşında, abileri Ahmet 9, Ömer 8 yaşındaydı. Üç kardeş annelerinin yanına gitti ve bir hikaye anlatmasını istedi. Anneleri Zübeyde Hanım başının ağrıdığını söyleyerek çocukları babalarına yönlendirdi ve şunu ekledi: Aman, dikkat çocuklar, ben size genelde insanlar hakkında hikaye anlattım. Babanız tilkili, kuşlu, ördekli hikaye anlatır ve hikayenin sonu tahminlerin dışındadır. Şok olursunuz. Dağılıp da gelirseniz sizi toplayamam bilmiş olun.
Ahmet: Sen bizi merak etme anne. Ben ve Ömer dağılmam, Mustafa hiç dağılmaz. Anlatsın bakalım babam hikayesini ve bizi şok etsin görelim.
Kardeşler, babalarının yanına geldiğinde Ali Rıza Bey kafasını elleri arasına almış, düşünceye dalmıştı. Ahmet olanları anlatınca hiç şaşırmadı. İnsanoğlunun çözülemeyen sorunları olunca dönüp dolaşacağı yer benim diyordu. Sonrasında Ali Rıza Bey şu hikayeyi anlattı: Bir ördek vardı. Yaşadığı çağa göre, ileri düzeyde zeka sahibiydi. Ördekler etrafında toplanır, oyunlar oynardı. Bu oynadıkları oyunlar eğlence içindi. Bizim ördekle ilgisi yoktu. Bizim ördek hayatı kendi kurgulamak isterdi. Bir kader yapıcının var olduğunu düşünmezdi. Yaşadığın kader oluyor derdi. Bir gün bu ördek üç ileri, bir geri yürürken etrafını tilkiler sardı. Onlarla söz düellosuna girdi ve onlara sorular sordu. Siz tilkisiniz ama kurttan ne farkınız var? İki tilki bir kurt eder diyorlar. Bir tilki bir kurt neden etmesin? İnsanlar hayvanat bahçesi yapıyor ve tilkiyi kafese kapatıyor. Neden tilkiler insanat bahçesi yapmıyor ve insanı tutsak etmiyor?
Aradan zaman geçtiği halde ördeğin sorduğu sorular bitmiyordu. Sonunda tilkiler, sensin, dedi ve ördeği bir tilkiden yüz kat daha zeki tilkiler kralının huzuruna çıkardı. Ördek tilkilere anlattıklarını tilkiler kralına da anlattı. Onunla söz düellosuna girdi. Bu durum tilkiler kralını rahatsız etti. Şu ördek de kimdi ve tilkiler dünyasına hücum etmişti? Bunlardan yüz tanesini toplasan bir tilki etmezdi. Tilkiler kralı, on yıllık krallığının son bombasını patlattı: -- Siz ördekler, kanatlarınız var uçuyorsunuz. Kanatlarınızı tilkilere verseniz, tilkiler dünyaya hakim olurdu. Neden dünyaya hakim olamıyorsunuz? Sizi engelleyen nedir?
-- Tilkiler kralı, biz dünyaya hakim olamıyoruz, siz de hakim olamıyorsunuz. O zaman gücünüzü kurtlara verin de kurtlar dünyaya hakim olsun, dedi. Bunu duyan kurtlar harekete geçti ve dünya yönetimini aldı.
Çocuklar, işte bundan dolayıdır ki, hiçbir kurdu evcileştiremezsin. Sirklerde gösteri yapan aslanlar, kaplanlar evcilleştirilmiştir. Ben bunca yıllık yaşamım boyunca hiçbir kurdun sirkte gösteri yaptığını duymadım.
Ali Rıza Bey sözlerini tamamladığında oğulları şok halindeydi. Bildik bilginin dışına çıkılmış ve kendilerine bilinmedik bilgi verilmişti. Babalarının yanında ayrılırken, biraz daha özgür ve mutluydular. Tam özgürlük Ali Rıza Bey'in hikayelerinde saklıydı.
Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994]]>falseSerdar102]]>2024-02-08T13:56:25Z2024-02-08T13:56:25Zhttps://mediforum.net/konu-ataturk-un-cocukluk-anilari-kaplan.html
Selanik'teki evde Atatürk'ün abileri Ahmet ile Ömer konuşuyordu.
Ömer: Hayvanat bahçesinde kaplanların olduğu bölüme bir adam düşmüş. Kaplanlar, onu yemiş. Neden ama? Neden bir kaplan insanı yer?
Ahmet: Bunu ben de çözemedim. Kaplan insanların tutsağı ama insanı yiyor. Diğer insanların intikam alabileceğini düşünemiyor. Olayı ben de duydum. İnsanlar, o kaplanı vurmuş. Herhalde kaplan bir geyiği veya insanı yiyecek olarak görüyor. İnsan bir dereceye kadar akıllı bir yaratık. Kaplanda bu yok. Kaplanda akıl olsa tutsak olmazdı.
YALNIZ KURT
Ali Rıza Bey ve Zübeyde Hanım'ın oğulları Ahmet ile Ömer çağdaş fikir ve düşünceyle donanmıştı. Önemli olan, karanlıktan kurtulup aydınlık yarınlara ulaşmaktı. Ben diyebilmekti. İnsan büyük, yüce, görkemli bir varlıktı. İnsan şansını kendi yaratır ve yarattığı dünyanın ilk hayranı olurdu. Şans bazen gelir, bazen giderdi. Önemli olan, şansını kendin için, kullanmaktı. Sen yeterli çabayı göstermez hayatın içine balıklama dalarsan , o bir bilinmez seni hayatın içinden çeker, alır, gökyüzüne savururdu. Doksan değil, yüz doksan yıl yaşasan sen sen olamazdın.
Ahmet ile Ömer, çocukların bu dünyadaki maceralarını yaşamadan erkenden dünyadan ayrılışlarının nedenini araştırmak üzere arkadaşlarına bir öneri sunmak düşüncesinde birleşerek evlerine girdi.
AÇ KALAN ÇOK İNSAN VAR
Mustafa beş yaşındaydı. Annesi ile birlikte bakkala alışveriş için gitmişti. Evlerine yakın köşe bakkal vardı ama herkes oraya gitmezdi çünkü beşe aldığı malı ona satardı. Selanik'te bulunan iki bankanın ikisinde de hesabı vardı. Selanik'in en zenginiydi. Birkaç adım fazla yürürdün ve aynı malı dededen sekize alırdın. Sonunda Mustafa ile annesi dedenin bakkal dükkanına varıp içeri girdi. Dedenin bakkal dükkanı dört adıma dört adım bir yerdi. Sağlı sollu duvarda birkaç tahta raf vardı. Köşede peynir ve yoğurt bulunurdu ve onlar teneke içindeydi. Ekmek dolabı vardı ve oradan istediğin ekmeği seçip alabilirdin.
Zübeyde Hanım dededen bir kilo yeşil mercimek ve bir kilo nohut aldı. Ayrıca iki ekmek aldı. Parasını ödeyip Mustafa ile birlikte eve doğru yöneldi. Akşam yemeği olarak yeşil mercimek vardı. Yarında nohut. Bunlar Ali Rıza Bey'in en sevdiği yemeklerdi. İkişer tabak yemeden doydum demezdi. Darısı aç kalan insanların başınaydı. Aç kalan, açım diyen o kadar çok insan vardı ki.
AHMET'İN YAŞ GÜNÜ
Zübeyde Hanım erkenden kalkmış, yemekler yapmış ve yaş günü için, hazırlanmıştı. Bugün Ahmet'in 9'uncu yaş günüydü. Önce Ahmet uyandı: Anne, bugün benim yaş günüm. Benim için, pasta hazırlamışsın. Çok makbule geçti, dedi.
Zübeyde Hanım: Aman oğlum, ne demek? Sen yüz yıl yaşa. Ben sana her yaş ününde pasta hazırlarım, dedi.
Aradan zaman geçtikçe önce Ömer sonra Mustafa uyandı.
Ömer: Anne, bugün abim Ahmet'in yaş günü. İyi güzel de benim yaş günüm ne zaman olacak?
Zübeyde Hanım: Oğlum, senin yaş gününü kutladık ya? İki ay olmadı. Yıl dönsün, seneye dokuzuncu yaş gününü kutlarız, dedi.
O sırada Mustafa yanlarına geldi: Anne, benim yaş günüm ne zaman? diye sordu.
Zübeyde Hanım: Mustafa, senin yaş gününe zaman var. Hele ay bir dönsün. Yaş gününe kırk gün kaldı. ( İki ) yaşına basacaksın.
Ali Rıza Bey gümrük memuruydu. Selanik dışındaydı. Zübeyde Hanım üç oğluyla o gün neşeli vakit geçirdi. Güldü, eğlendi. Geleceğe umutla baktı. Oğullarıyla nice yaş günlerine ulaşmak dileğini tekrarladı.
MAKBULE İLE NACİYE
Atatürk'ün kız kardeşleri Makbule ile Naciye Selanik sokaklarında geziyordu. Naciye söze şöyle bir giriş yaptı: Abla, ben bu Selanik'i çok seviyorum. İnsanları sevecen, hoşgörülü. Kimse kimseye höt demiyor, git demiyor.Yarım saattir sahilde geziyoruz, bize yan bakana rastlamadım. Demek ki, Türk'ü, bulgarı, rumu, ermenisi bir arada sorunsuz bir şekilde yaşayabiliyor. Kovsalar gitmem şu Selanik'ten.
Bunun üzerine Makbule: Çeşitli milletlerden insanlar rahatlıkla bir arada yaşar. Dinleri değişik olduğu için, aralarında husumet oluşuyor. Birbirlerinin inancına saygı gösterseler savaşlar olmaz. Dünya tarihindeki savaşların yüzde doksanı din yüzünden olanlardır.
Naciye: Ablam, bu neden böyle oluyor? Büyük çoğunluğu tek bir yüce yaratıcıya inanıyor.
Makbule: Onun orası öyle de peygamberleri farklı. Sonra gelen bir öncekinin gelişmişi oluyor. İnsanlar bunu fark edemiyor. Anne hangi dine mensupsa çocuk da o dinin taşıyıcısı oluyor. İstese de istemese de bağımlı kalıyor.
Naciye: İnsan her neye inanıyorsa bir başkasının inancına saygı göstermeli. O zaman devletler din üstüne bir yönetim biçimi kurmamalı. Devlet yönetiminde dinin yeri olmamalı. Din gönüllerde yaşamalı. Ben bu sonuca ulaştım.
Makbule: Tastamam, benim de anlatmak istediğim buydu.
BİZ DE BALIK OLURUZ
Yıl 1867. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım henüz on yaşındaydı. Babası Feyzullah Ağa ve annesi Ayşe Hanım ile birlikte Selanik'te deniz kıyısına balık avlamak için, gitti. Babası iki palamut veya bir kilo istavrit avlayıp öğle yemeğini kurtarma derdindeydi. Oltanın ucuna yem takmayı unuttuğu için, oltanın iğnesini gören balıklar açık denize kaçıyordu.
Bu arada Zübeyde anne ve babasını soru yağmuruna tutuyordu: Anne, biz niye balık tutuyoruz? Balıklarında canı var. Neden onların yaşama sevincini engellemek istiyoruz? Bugün hiç balık yakalamasak aç kalmayız. Tutmak istediğiniz balıklar yaşamlarına devam eder. Onları hayattan söküp almak bize ne fayda sağlar? Balıklar şanslı olsun ve biz eve eli boş dönelim, ne dersin?
Annesi: Kızım, ben sana ne diyeyim? Söylediklerini baban da duyuyor. Herhalde bir süre sonra sana geri dönüşümü olacaktır.
Akşamüstü hava kararmaya başladığında Feyzullah Ağa oltasını sudan çıkardı. Bakın gördünüz mü, balıklar yemi yemişler ama oltaya yakalanmamışlar. Bugün balık yakalayamadık. Bir balık olsam ve denizde yaşasam diye bir düşünce aklımdan geçmiyor değil.
Bunun üzerine Ayşe Hanım: Aman bey, o nasıl söz? Sen balık olur gidersen biz ne yaparız? dedi.
Zübeyde, annesine döndü: Anne, biz de balık oluruz, babamın peşine takılırız. Ege Denizi ile yetinmeyiz, Akdeniz'e bile çıkarız, deyince annesi ve babası kahkahayla güldü.
ÇOCUKLARI ÇOK SEVEN MASALCI
Saat sabahın sekiziydi. 4 yaşındaki Fatma uyandı. Odasında çıktı. Annesi mutfaktaydı. Onun yanına gitti. Anne, bana bir masal anlatır mısın? dedi. Annesi Zübeyde Hanım: Aman kızım, sabah sabah bu ne masalı? Masallar genellikle akşam vakitleri anlatılır. Anneler ve babalar, çocuklara uyku masalı anlatır. Çocuklar, bir an önce uyusun diye.
Fatma: Anne, tam uyanamadım. Beni uyandıracak, güne hazırlayacak bir masal biliyorsundur.
Bunun üzerine annesi, Fatma'ya şu masalı anlattı: Zamanın birinde bir adam varmış. Çocukları pek severmiş. Onlara kalem, silgi, defter, kitap satarmış. Çocuklar için, masal yazarmış. Kitap bastırmış. Bu kitapları bedavaya çocuklara dağıtmış. Çocuklar, bu masalcı adamın etrafında bir sevgi yumağı meydana getirmiş.
Oralarda bir okul varmış. Bu okulun müdürü öğrencilerin bu dükkandan alışverişini yasaklamış. Çocuklar, kendilerini çok seven masalcıyı terk etmemiş, az bir karla sattığı okul malzemelerini almaya devam etmiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Masalcı vergileri ve dükkan kirasını ödeyemeyecek duruma gelmiş. Son günlerinde kalan defterleri ve kalemleri çocuklara bedava dağıtmış. Dükkanı kapatmış.
Sonraları masalcı yıkılmamış. Her yeni güne yeni bir umutla başlamış. Çocuklar için, yüzlerce masal yazmış. Ama artık parası yokmuş. Kitap bastıramıyormuş. Masalımız da burada bitmiş.
Fatma: Çok değişik ve güzel bir masal. Sonradan bu masalcı ne olmuş?
Zübeyde Hanım: Masalcı değişik ve güzel masallar yazıyor ve bunları çocuklara armağan ediyormuş.
O gün Fatma çok neşeliydi. Annesiyle şakalaştı durdu, güldü, eğlendi. Masalcıyı düşündü. Bir gün şu masalcıyla karşılaşabilir miydi? Onun orası belli olmazdı. O günü düşünüyor ve gülümsemeye çalışıyordu.
ATTİLA VE HONORİA
Atatürk'ün abileri Ahmet ile Ömer, Selanik'te evlerinin yakınındaki hükümet binasının arkasındaki bahçede arkadaşlarıyla toplanmıştı. Böyle günlerde yeni bir oyun oynamayı adet edinmişlerdi. Ahmet'ten bir yaş büyük İsmail ile Rafet neyin ne olacağına, hangi oyunun oynanacağına karar verendiler. Biri bir konu ortaya atsa öteki arka çıkar, destekçisi olurdu.
Yirmiyi aşkın çocuk sağa sola bakınırken, İsmail orta yere çıktı ve Ahmet, sen Büyük Türk Hükümdarı Attila ol. Tahtın burası gel buraya otur, dedi. Ahmet şaşırmıştı. Hiç bozuntuya vermedi ve İsmail'in gösterdiği ağaç kütüğüne oturdu. Ama dimdik oturdu. Bir Türk hakanı gibi, Attila gibi. Seyirci Selanik çocukları bir adım geriledi. Kumanda şimdi Ahmet'in elindeydi, bakalım Ahmet nasıl bir yönetim gösterecekti?
İsmail geldi, elini göğsüne koydu ve Ahmet'in dört adım karşısında diz çöktü. Tahta kılıcı belindeydi. Başıyla selam verdi ve şöyle dedi: Batı Roma İmparatoru'nun kız kardeşi Honoria evlilik teklifinizi kabul etmişti fakat imparator, onu gizlice İstanbul'a göndermiş ve sarayda göz hapsinde tutuyormuş. Bunun nedenini araştırmak ve Honoria'nın size göndermek istediği nişan yüzüğünü almak için, İstanbul'a gitmek istiyorum.
Bunun üzerine Ahmet: İsmail, İstanbul'a git, olayı araştır. İmparator neden böyle bir şey yapmış? Honoria'yı bul, nişan yüzüğünü al ve gel. Rafet sen de İsmail ile git. Birlikte daha kolay başarıya ulaşırsınız.
Ahmet'in doğaçlama olarak söylediği bu sözler, çocukların kanını dondurmuştu. Dimdik durmayanlar ise, dimdik durmuştu.
İsmail: Olayı araştıracağız ve prensesten nişan yüzüğünü alıp en kısa zamanda döneceğiz hakanım, dedi ve selam verip Rafet ile birlikte hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.
Daha sonra İsmail ile Rafet gelip verilen görevin başarıldığını söylediler. Temsili nişan yüzüğünü verdiler. Attila ile Honoria, şimdilik nişanlanmıştı. Pek yakında evlenirlerdi.
Ahmet eve gidince olanları annesine anlattı. Annesi Zübeyde Hanım: Ben sana bravo diyorum da başka bir şey demiyorum. İnanıyorum yazıcılar bunları kaleme alır ve gelecek nesillere ulaştırır. Böylelikle Türk'ün gücü daha iyi anlaşılır.
KARINCALAR
Evlerinin bahçesinde gezip eğlenen Ahmet ile Ömer arasında bir tartışma çıktı. Anneleri şimdiye kadar pek çok hikaye anlatmıştı. Ömer, annem, karıncalar hakkında bir hikaye bilmiyordur, dedi.
Bunun üzerine Ahmet: Üstüne bastın kaldır ayağını. Annem, şimdiye kadar tilkidir, kuştur, kartaldır dedik hep hikaye anlatmadı mı? Gel gidelim, anne diyelim, karıncalar hakkında hikaye anlatır mısın? Eğer anlatamazsa ben de ne olayım?
Ömer'in tamam demesi üzerine annelerine gittiler. Anne, karıncalar hakkında hikaye biliyor musun? Biliyorsan anlat. Biz iki çocuk dört kulak seni ilgiyle dinleriz.
Zübeyde Hanım: Aman, çocuklarım! Çok hırslanmışsınız. Şu sandalyelere oturun da size karıncalar hakkında bir hikaye anlatayım.
Ahmet ile Ömer sandalyelere oturunca ayakta duran Zübeyde Hanım ellerini beline dayayıp karıncalar hakkında hikaye anlatmaya başladı: İnsanoğlu dünyada var olmazdan önce karıncalar vardı. Sevecen, hoşgörülü, iyi niyetli yaratıklardı. Kralları, kraliçeleri vardı. Sen ben kavgası yoktu. Kral, kraliçe olduk diye kendilerine saray yaptırmazdı. Halkın parasını ihtiyaçları için, kullanmazdı. Bunların yanında koruması yoktu. Halkın refah ve mutluluğu için, çalışacaksa kimden, neden korkacaktı? Neden saray yaptıracaktı? Sarayın etrafına neden kalın duvarlar çektirecekti? Saray içinde ve dışında neden yüzlerce koruma olacaktı?
Zübeyde Hanım anlatması bitince cebinden mendilini çıkarıp alnında birikmiş terleri sildi. Bir süre sessiz kaldı. Daha anlatacakları vardı da anlatmasa daha iyiydi. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Çocuklar, hikaye burada bitti, dedi. Ahmet ile Ömer, annelerine teşekkür ettikten sonra sokağa çıktı.
Ahmet: Ömer istersen arkadaşları bulup oyun oynayalım. Bu oyunda, ben bir ülkenin padişahı olacağım, sen de başka bir ülkenin kralı olursun. Kesinlikle sarayımız olmayacak, normal bir evimiz olsa yeter. Savaşmayacağız, barış içinde yaşayacağız, dedi.
BÜYÜK İSKENDER DE SAKALINI KESTİRİRDİ
Ali Rıza Bey işten döndü. Elini, yüzünü yıkayıp salona geçti. Oğulları Ahmet, Ömer ve Mustafa salona geçip babalarının karşısına oturdu. Oğullarının çevreden ve arkadaşlarından duyduklarına Ali Rıza Bey prim vermiyordu. Bu böyle olmuş, şu şöyle olmuş, tamam da bakalım bunlar doğru mu? Araştırmak lazım. Her söylenene inanmamak gerekir.
Bunun üzerine Ahmet: Baba, bildiğin gibi Osmanlı Ordusu genelde yarısı sakallı, yarısı sakalsız savaşa gidiyor. Arkadaşlar diyorlar, ordunun hepsi sakallı olsa kaybedilen savaşları kazanırdık.
Ali Rıza Bey: Bak oğlum, savaş güç, cesaret ve atılganlık ister. Sakal, adama bir şey kazandırmaz. Büyük İskender de sakalını kestirirdi. İskender, düşmanlar savaşta rakiplerini sakalından yakaladığı için, askerlerin de sakalsız olmasını isterdi. Yunanlılar ve daha sonra Romalılar, Mısır'ı işgal ettiklerinde rahip ve askerlerin saç ve sakallarını traş etmesinden etkilendiler. Yunanlı ve Romalılar da zamanla sakallarını kesmeye başladı.
Bunun üzerine Ömer: Baba yıl 1883. Senin söylediğine göre, ordumuz bu zamandan sonra yapacağı savaşlara sakalsız gitse zafer garanti midir?
Ali Rıza Bey: Bak Ömer, zafer garanti diye bir şey yok. Senin çaban ve kudretin savaşın sonucunu belirler. Daha önceden savaşın sonucu böyledir diye bir durum yok.
Ahmet: Baba, kafa saatinde zamanı ayarlayamadım. Bir örnek vermek istiyorum. Mustafa şu anda iki yaşında. Sence Mustafa'nın yaşayacağı hayat belirsiz mi?
Ali Rıza Bey: Belki de biz Mustafa'nın geleceği hakkında fikir yürütebiliriz. Sizden de çok başarı bekliyorum ama Mustafa'dan da çok başarı bekliyorum. Benim Mustafam büyük adam olacak. Daha önce yüz defa söyledim. Tarihe adını altın harflerle yazdıracak.
Bu sırada salonun kapısı açıldı ve Zübeyde Hanım içeri girdi: Haydi bakalım, nohut pişti tabağa düştü. Sona kalan dona kalır.
Savaşın galip geleni ve yenileni yoktu. Savaş berabere bitti. Önümüzdeki günlerde bu savaşın rövanşı olur muydu bilinmezdi. Şimdi bu savaşçılar kurt gibi acıkmıştı. Nohut yiyerek midesel açlıklarını giderecekleri gibi, konu üzerinde iz sürerek beyinsel açlıklarını gidereceklerdi.
SON
Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994]]>falseSerdar102]]>2024-02-08T13:55:15Z2024-02-08T13:55:15Zhttps://mediforum.net/konu-kardeslik-hikayeleri-serdar-yildirim.html
SIRTLAN ZOBO
Sırtlan gruplarının dışladığı, aralarında barındırmadığı Zobo adındaki sırtlan bir şehrin çok yakınlarına gelmişti. Çayırın ortasında toparlak bir şey dikkatini çekti. Bu neydi? Zobo, onu kokladı. Burnuyla ittirdi. Yuvarlanıyordu. Biraz daha, biraz daha derken, o yuvarlandıkça, Zobo zevk aldıkça, oyun sürdü. Daha sonra oyunu bıraktı. Yorulmuştu. Çimenlere yattı. Uyuyakaldı.
Zobo gürültüye uyandı. Tatlı tatlı gerindi. Anında gerinmeyi bırakıp büzüştü. Vitesi geri taktı. Geri geri gitti. Az sonra çalıların arasında görünmez oldu. Ama görüyordu. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Bu dünyanın sahipleri yani insanlar, o yuvarlanan şeyin peşinden koşuyordu. Arada bir durup bağırışıyorlar sonra yine oyuna devam ediyorlardı. Tahta direklerin arasında biri o yanda, biri bu yanda, iki insan sabit bekliyordu. Eğer vuruş direklerin arasından geçerse gool diye bağırıyorlardı. Galiba bunlar iki ayrı takımdı ve maç yapıyorlardı. Bunları düşünürken toparlak şey yuvarlandı ve yanına geldi. Zobo fırladı, topu burnuyla ittirdi, ayaklarıyla vurdu, sahanın ortasına geldi. Zobo'yu görünce önce korkan insanlar, sonra alıştılar. Gol atınca onu alkışladılar. Koştu, koştu, insanlarla çoştu, başroldeydi ve kalıplaşmış bir takım fikirleri kırmak mümkündü.
Sonra insanlar gittiler, Zobo yalnız kaldı. Daha sonraki günlerde çok bekledi insanlar gelir diye ama kimse gelmedi. Güçlü çenesiyle ısırarak topu patlattı. Ses yüksek frekanslıydı, çok korktu. Hızla koşarak oradan uzaklaştı. Dağlara gitti. İnsan yapısı top patlıyor ve korkutuyordu. Demek ki, insan da patlar ve korkuturdu. Bunun üzerine bir daha insanlarla karşılaşmamaya söz verdi.
PANTER
Panterin biri, bir ovanın ortasına bakkal dükkanı açmış. Özellikle su, sulu gıdalar ve et satışları çok oluyormuş. Panter bire almış, ona satmış. Parasına para katmış, zengin olmuş. Ovada yaşayanların eğitim eksikliği panterin dikkatini çekmiş. Bakkal dükkanının karşısına ticaret okulu yaptırmış. Pek çok yavru hayvan bu okulda okumaya başlamış. Ticaret dersine panter girerek ders vermiş. Onlara ticaretin kurallarını, ticarette nelerin yapılması ve nelerin yapılmaması gerektiğini öğretmiş.
Bir yıl sonra okul ilk mezunlarını vermiş. Yavru ayı, yavru kurt, yavru tilki... şimdi kocaman olmuşlar. Mezun olur olmaz ovadaki tek ticarethane olan bakkala yönelmişler. Panter, suyu, eti kaça alıp kaça satıyor, araştırmışlar. Okulun masraflarını karşılamak için, karını giderek artıran ve bire alıp yirmiye satmaya başlayan panterden şikayetçi olmuşlar. Orman mahkemesi panteri suçlu bularak hapse atmış. Panterin ilk ziyaretçileri öğrencileri olmuş. Toplu halde gelen öğrenciler panterden özür dilemişler. Panter onları sessizce dinlemiş.
Ertesi gün panteri odasına çağıran hapishane müdürü, öğrencilerinizi iyi yetiştirmişsiniz, deyince, panter, ne demezsin, demiş. Hem biraz fazla iyi yetiştirmişim. Ticaret gelişsin, bölge kalkınsın derken, bu gidişle ticaret yok olacak.
Hapishane müdürü: " Yok canım, öğrencileriniz bakkalı işleteceklermiş. Ticaret neden yok olsun? "
Panter: " Bakın ben sıfırdan zirveye çıktım. Sıkıntılar yaşadım, fırtınalara göğüs gerdim. Onlar hazıra kondular. Paraşütle zirveye çıktılar. Küçük bir esinti karşısında direnemezler. Zirvede tutunamazlar. "
Aradan bir ay geçmemiş. İflas eden bakkal dükkanı kapısına kilit vurmuş. Okul zaten kapanmış, öğrenciler dağılmış. Kuraklığı yaşayan ovada bir damla suya hasret kalınmış. Ova mahkemesi davayı gözden geçirmiş ve panteri serbest bırakmış. Panter bakkal dükkanını yeniden açmış. Dükkan müşterilerle dolup taşmış. Panter kar marjını artırarak bire alıp elliye satmaya başlamış.
Panter okulu da açmış. Yeni öğrencilerine ticaret dersi vermeye başlamış. Derslerinde girişimci olmanın yararlarını ve girişimcinin korunması gerektiğini vurgulamış. Bir daha panteri hiçbir öğrencisi şikayet etmemiş.
ANNE KANGURU
Bir kanguru varmış. Kesesinde yavrusunu taşırmış. Zamanla yavru büyümüş, keseye zor sığar olmuş. Ayrılık vakti gelmiş, çatmış.
Anne kanguru: " Benim güzel yavrum, artık büyüdün, kocaman oldun. Ayrılacağız, sen yoluna ben yoluma. "
Bunun üzerine yavru kanguru: " Anne, ne olur beni bırakma. Ben sensiz ne yaparım? "
Anne kanguru: " Ama canım, ben senin kadarken çoktan yalnız kalmıştım. Canımı dişime taktım, zorlukları alt ettim, hayatın kötülüklerine göğüs gerdim. Savaştım ve kazandım. "
" Anneciğim, canım benim. Ne olur, bir süre daha seninle kalayım. Gelişeyim, güçleneyim. O zaman hızlı koşarım. Dingolar, ( Avusturalya'da yaşayan bir köpek türü. ) beni yakalayamaz.
" Güzeller güzeli, Esat'ım benim. Aman, ağzından rüzgar alsın. Seni dingolara teslim etmem. Gerekirse birkaç ay daha sana bakarım. "
Ertesi gün yavrusuyla birlikte otlamakta olan anne kanguru ilerden gelmekte olan dingoları görmüş. Dingolar geliyor deyince yavru kanguru annesinin kesesine girmiş. Hızla kaçmaya başlayan anne kangurunun peşine dingolar takılmış. Giderek yaklaşmakta olan dingolardan kurtulamayacağını anlayan anne kanguru, yavrusuna şöyle demiş: " Esat, dingolar yaklaşıyor. Şu köşeyi dönünce ağaçların arasına seni bırakacağım. Yere yat, sessizce bekle. Ben peşimdekilerden kurtulunca seni almaya gelirim. "
" Tamam oldu. "
Biraz sonra hafifleyen anne kanguru dingolarla arasını giderek açmaya başlamış. Sonunda dingolar, anne kangurunun peşini bırakmışlar. Anne kanguru çok uzaklardan geniş bir yay çizerek yavrusunu bıraktığı yere sabaha karşı gelebilmiş. Aramış, taramış, çalı diplerine, ağaç kovuklarına bakmış, bağırmış, yavrusu yokmuş. Günler sonra yavrusunu bulmaktan ümidini kesmiş ve ağlayarak bölgeyi terk etmiş. Yavrusunu başka bölgelerde arayacakmış.
Annesi Esat'ı bırakalı birkaç saat olmuştu ki, oradan geçmekte olan kanguruların kralı, Esat'ı görmüş ve yanına almış. Yavrusu olmayan kral, Esat'ı tahtının varisi olarak yetiştirecekmiş.
Böylece aradan on yıl geçmiş. Yaşlanan kral tahtını Esat'a bırakmış. Esat, kral olmuş. Kanguruları doğruluk ve adalet ilkelerine bağlı kalarak yönetmeye başlamış. Kralın evlatlığı Esat'a tahtını bıraktığı haberini duyan anne kanguru çok heyecanlanmış. Yeni kral acaba onun yavrusu olabilir miymiş? Adı da yaşı da aynen tutuyormuş.
Anne kanguru saraya gitmiş. Görevlilere durumu anlatmış. Görevliler, olanları krala söyleyince kral hızla koşarak saray kapısında yaşlı gözlerle bekleyen annesine sıkıca sarılmış.
Esat uzun yıllar krallık yapmış. Annesini yanından ayırmamış. Bu zaman süresince kangurular çoğalmışlar. Dingolarla çetin bir uğraş içine girmişler ve onları yenmişler. Sayıları azalan dingolar, uzak diyarlara göç etmişler. Böylelikle kangurular dingo korkusu olmadan yaşamaya başlamışlar.
LAMA VE PUMA
Güney Amerika Kıtası'ndaki And Dağları'nda bir lama yaşıyormuş. Bu lamanın adı Heman'mış. Heman bazen sürüyle birlikte otlar, bazen yalnız gezermiş. Hayat güzelmiş, yaşamak güzelmiş, otlamak güzelmiş. Nereden gelmiş bilinmez bir puma ( Dağ aslanı ) ortaya çıkmış. Puma avlanmaya başlamış. Lamalar sağa sola kaçışmışlar ama puma her defasında bir lamayı yakalamış. Lamalarda bir korku, bir telaş; geceleri bile uyuyamaz olmuşlar. Bir pumanın karnı doyacak diye yüz lama can pazarında, doğru mu bu?
Aradan yıllar geçmiş. Puma belası birkaç günde bir tepedeki mağarasından inerek lamaları avlamış. Son yedi yılda yedi yavrusu olan Heman'ın yavrularını puma almış. Heman, seneye yavrulamak istemiyormuş. Nasılsa puma kapacak diye öteki lamalara da yavru yapmamalarını söylemiş. Belki o zaman puma açlıktan ölürmüş.
Günlerden bir gün Heman tepedeki mağaranın önünde oynaşan dört puma yavrusu görünce, bela bir iken yakında beş olacak. Bunlar bir büyürse vah bana, vahlar size, demiş arkadaşlarına. Yandık ki hem ne yandık, soyumuz kuruyacak, demiş arkadaşları.
Bir yıl sonra avlanmaya başlayan beş puma kısa sürede lamaları kırıp geçirmiş. Geriye sadece Heman kalmış. Heman koşarak zirveye çıkmış. Ulu Kartal Kondor'a seslenmiş. Kondor gelmiş. Heman olanları anlatmış. Yardım dilemiş. Kondor, Heman'a acımış. Dileğini kabul etmiş. Sonraki günlerde pumaları birer birer avlamış. Heman oralardan çok uzaklara giderek başka bir lama sürüsüne katılmış. Aradan zaman geçmiş bir yavrusu olmuş. Pumasız ortamda yavrusunu büyütmüş. Birlikte kırlarda özgürce koşup oynamışlar.
SON
Fikir: Serhat Yıldırım
Yazan: Serdar Yıldırım]]>falsecoffytt]]>2024-02-02T10:33:38Z2024-02-02T10:33:38Zhttps://mediforum.net/konu-cinsel-yolla-bulasan-hastaliklar-cybh-kontrol-testi-nerede-yapilir.html Merhabalar,
Biliyorsunuz hekimlere jinekolojik/ürolojik konularda belli bir şikayet ile gittiğinizde sizden cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ilgili olanları için test yaptırmaya gönderiyor.
Fakat benim şikayet olmadan sadece kontrol ve güvenli cinsellik için bu hastalıkların hepsine bakılan testler ile ilgili bir sorum var. Özel labartuvarlarda STD 10, STD 15 gibi isimlerle bu hastalıkların 10 veya 15'inin birden kontrol edildiği testler mevcut. Fakat tahmin edersiniz ki yüksek fiyatları var. Bu gibi testler devlet hastanelerinde yapılıyor mu? Hekiminizden sadece kontrol amaçlı test isteyebiliyor musunuz?
Telefonla ulaştığım hastanelerde görevlilerin çok kısıtlı bilgisi var, sadece doktorla görüşün deyip geçiyorlar. İnternette de güncel uygulamalarla ilgili net bir bilgiye ulaşamadım.
Sizlerin böyle bir deneyimi oldu mu? aydınlatacak bir yorum gelirse internette benzer aramalar yapan pek çok kişi faydalanır diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.]]>falsenuhy1]]>2024-01-27T18:41:17Z2024-02-16T13:28:41Zhttps://mediforum.net/konu-beyinde-sorun.html[font="Segoe UI", "Helvetica Neue", Helvetica, Roboto, Oxygen, Ubuntu, Cantarell, "Fira Sans", "Droid Sans", sans-serif]Ben eskiden korku videoları severdim 3 yıl önce bir video yüzünden düşünce bir şey düşünmem hisi giti artık bir anda bir şey kafama koyamıyorum düşünmeden birşelere cevap veriyorum sanki düşünce yetim ortada kayboldu eskiden her şeyi bir anda kafamda kurabiliyordum işlemleri o video izledikten sonra olmu videoda korku videoları severek izliyordum bir video beyne zarar veren bir yazı çıktı inanmadım izledim böyle oldu galiba o video silindi yorumlarda beynime bir şey oldu diyordu doktora söyledim bu bir şey değil nörloji gidiyorum bana ne oldu düşünce ne fiziksel aktivite yapsam bir şey olmuyor beyin için faydalı şeylerde tüketiyorum bir şey olmadı beynimin içinde boşluk hisetiyorum lütfen birisi bana yardım etsin. ama değil bunu atlamak zor oluyor çok unutkan olmaya başladım bu konuyu araştırdğımda [/font]
[font="Segoe UI", "Helvetica Neue", Helvetica, Roboto, Oxygen, Ubuntu, Cantarell, "Fira Sans", "Droid Sans", sans-serif]ruhsal boşluk beyin sisi zihinsel boşluk çıktı video bir siyah adam yüzünde gaz maskesi eliyle ruh kendi ruhunu çıkartıyor bide çıkamıyorum videonda kendimi hisedemiyorum çıkmak istiyorum çıkamıyordum o videoda 20 dk boyunca hareket edemedim hiçbir düşünemedim herşeyi unutum hiçbir hatırlamadınmı arkadaşlarımı bile bu kim ben nerdeyim okulumun yolu bile unutum ismimide unutum bide adamın arkasında pelerin vardı bir baktınmı böyle duruyor garip çızırtı sesinde var beynim sanki durmuş sonra kafamın heryeri hissetmeme başladım artık sade beynimin dış yerleri yakın bölgeleri hisedebiliyorum içimi hisedemiyorum adam ruh çıkartı ruhumu çıkartı bilmiyotum? bir kitap okudum ruh eplefiz bezi içindedir ded oraya bişer olmuş olabilirmi birisi soru sorarsa ben kafamda birşey düşünmeden ağzımda kaçıyor ve doğru çıkıyor kafamda birşey hisedemiyorum o video büyümü beyin içine ne zarar vermiş beynimi içini hiçbirşekilde hisedemiyorum kulanamıyorum umarım birisi bana yardımçı olur bu durum yaşayan varmı o videoyu 100bin kişi izlendi hepsi türk tü yorumlarda beynime birşey oldu birşey hisedemiyorum içimi hisedemiyorumdu.[/font]
resimdeki adam benzer o videoda vardı]]>falseJagrx]]>2024-01-26T02:14:40Z2024-01-26T02:14:40Zhttps://mediforum.net/konu-dilim-altinda-birsey-var-aciyor-imdat.html