Merhaba Değerli MediForum Sakinleri
Okul hayatım boyunca beni derinden sarsıp etkileyen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kadın Doğum Hastalıkları Dersinin stajındaydım.İlk stajım Kadın Doğum Yoğun Bakım Ünitesi oldu.Sabah hızlı adımlar ile hastaneye yetişme telaşı içinde koşmaya çalışıyordum.Heyecanlıydım dönemin ilk stajıydı,edineceğim yeni tecrübelerin heyecanı vardı.Hazırlıklarımı tamamlayıp yoğun bakıma girdim.Sekiz yataktan üç tanesi doluydu.Sakin ve vukuatsız bir geceden çıkıldığı belliydi.Sabah shiftine girecek personeller gece kalanlardan viziti aldıktan sonra tedavi ilaçlarını hazırlamaya başladılar.Diğer hemşire ablalarımız ile beraber tanışma faslından sonra tedavilere çıktık.Bulunan tek stajyerde bendim.Tedavi arabasını çıkardığımız sırada otomatik açılan sürgülü yoğun bakım kapısının ardında çığlıklar yükselmeye başladı.Ani bir patırdı ve yükselen sesler gelmeye başladı.Sedyenin başında ki kişi:
''Açılın,çabuk kapıyı açın.'' diye boğazını yırtarcasına bağrıyordu.
Sürgülü kapı açıldıktan sonra bir sedyenin etrafında on kişiye yakın doktor ve hemşire vardı.Panik halinde hastaya müdahele edip ellerinden geleni yapıyorlardı fakat arkadan ağlayan kocası o dehşet verici tablonun kısa bir özetini yapmış oluyordu gözleri yaşlı ve yürümeye takati kalmayan bedeniyle.Bağırmaktan bitkin düşen adam '' N'olur lütfen ölme...'' diye haykırıyordu koridora sesiyle hakim oluyordu.
Gelen hastamız ağır bir trafik kazası geçirmişti.Vücudunun her yeri kan içindeydi.Ama gözüme bir şey çarpmıştı,hastamız karnı burnunda gebeydi.O sırada az çok olayı anlamıştım.Ama içimden lütfen bir şeyler ters gitmesin diye yaratana adeta yalvarıyordu.Acilen doğum yapması gerekiyordu.Fakat hastanın şuuru yoktu,başında monitörlerle beraber entübe edilmiş şekildeydi.Büyük ihtimalle de plasenta patlamıştı ve sedye su içindeydi.Gördüğüm görüntü karşısında dehşete düşmüştüm.Gözlerim böyle bir olay karşında fal taşı gibi açılmış ve o an zaman durmuştu.Ne denir ki bu görüntü karşında ölüm ve yaşam arasında ince bir çizgide olan bir anne ve karnında dünyaya gözünü açmamış melek bir bebek.
Apar topar doğumhaneye aldılar.Doğumhane yoğun bakımın içindeydi,o uzun koridoru zamanla yarışırcasına sedyeyle geçtiler ve doğumhaneye aldılar.İçeri giremedim.Girsem de yapabileceğim pek bir şey olduğu sanmıyordum izlemekten başka.Doğumhanenin hemen yanında doğan çocuk için hazırlık yapan pediatri doktorları gergin bir şekilde, ısıtıcıya ve üstünden birçok monitöre sahip kuvözün başında bekliyorlardı.Aşağı yukarı on dakikalık bir zaman bittikten sonra gergin bekleyiş sona erdi.Kucağında bebekle doktor hemen gelip bebeği pediatri doktorlarına teslim edip acele bir şekilde gitti.Bir zamanlar anne karnında hayata atılmak için bekleyen ve bu hayatta acısıyla,tatlısıyla tecrübe edinecek minik bir yavru artık dünyaya gözlerini açmıştı.Doktorların dikkatli ve nazik hareketleri ile bebek temizleniyor ve muayene ediliyordu.Bir yandan da aralıksız tonuyla ses çıkaran monitörleri takip ediyordum.Her şey olması gerektiği gibiydi,bebeğin rengi pembemsi ve parlaktı,ses tellerini yırtarcasına ağlıyordu, ama içim rahat değildi.Doğumhanenin gürültülü ve bağırış sesleri yerini giderek uğultuya bırakıyordu.Kapının önünde kalabalıktan içeri giremeyen sağlık personellerinin gergin bir bekleyişi vardı ve bende eşlik ettim o bekleyişe.Beklemek bitmiyordu,o her saniye yerini dakikalara bırakıp geçiyordu.En son kapı açıldı ve her şey için çok geçti.Ne ben zamanı geri getirebilirdim bu yaşananlar için ne de bir başkası.Kan ter içinde kalmış doktorlar tüm müdahalelere rağmen hastayı kurtaramadılar.Artık uğultu yerini sessizliğe bıraktı.Durduğum yerde kalakalmıştım.Sessizliğin çığlını bilir misiniz,o kulakları cırmalayan çınlamayı,elden hiç bir şeyin gelemeyişini,yüreği parçalayan o sessiz çığlığı.
Bebeğin yanına gittim,müdahalelerden sonra sakinlemiş ve ortam yerini monitörlerin çıkardığı sese bırakmıştı.Bebeği gördüğümde içimdeki huzursuzluk iliklerime kadar işlemişti.İleride annem nerde diye babasına soracak mıydı,okula anneleri ile beraber giden çocuklara bakıp imrenecek miydi,ya anneler gününde ne yapacaktı... Ölümün olduğu bu dünyada hiç bir şey çok da ciddi değildir aslında,bütün günler ölüme gider ve son gün varır.Ne onu bir erteleyebiliriz ne geriye çekebiliriz.En sonunda da kader kahramanını bulur.Ölüm ve yaşam arasında olan bizler kendimizi teselli edecek ne yapacağız,tüm bu tanıklıklar,tüm bu acılar,tüm bu travmalar...
Ölümün Olduğu Yerde Daha Ciddi Ne Olabilir Ki ?
Konu Sahibi / Yazar
Mythland
Kategori / Forum
Anı yarışması
Yorumlar / Cevaplar
2
Okunma / Görüntüleme
775
Ölümün Olduğu Yerde Daha Ciddi Ne Olabilir Ki ?
RE: Ölümün Olduğu Yerde Daha Ciddi Ne Olabilir Ki ?
Ölüm yaşam arasındaki çizgiyi her gün hatırlayan, her nöbet sonrası ailemizin varlığı için şükür etmeyi hatırlayan bir mesleğiz.
Bu yük ağır ama gene de çok seviyorum.
Bu yük ağır ama gene de çok seviyorum.
RE: Ölümün Olduğu Yerde Daha Ciddi Ne Olabilir Ki ?
Evet bazen mesleğimiz öyle anlara tanık eder ki bizi yıllar sonra hatırladığımızda bir flim perdesi gibi tekrar canlanır ve zaman zaman o anıyı rafından çıkarır elimize verir beynimiz. Güzel ve duygusal anlatımınız için teşekkürler
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi