Yazar:
Serdar102
Yıl 1915. İngilizler, Çanakkale'ye ingiliz donanmasını getirdi. Yetmedi. Fransız donanmasından yardım istedi. Fransız gemileri, Çanakkale'ye geldi. İngiliz gemileriyle birlik olup Türk tabyalarını dakikada insan büyüklüğünde 60 mermi atan toplarıyla dövmeye başladı. Türk siperleri giderek boşaldı. Savaşan askerler azaldı. Siperler, gerilere çekildi. Sonradan Mustafa Kemal geldi. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı Mustafa Kemal. Türk topçularına ateş emrini verdi. Ateş, ateş, ateş dedi. Öncesinde alman komutanlar vardı ve Türk topçularına ateş etmeyin, bekleyin diyordu.
İngilizler baktı, Çanakkale geçilmez. Bunun için bir engel var: Mustafa Kemal. Londra'da başbakan Winston Churchill bakanlarıyla bir toplantı yaptı ve sonuç: Avcı George, Çanakkale'ye yönlendirilecekti. O, uçan kuşu vururdu değil ki, Mustafa Kemal'i vurmasın. Avcı George, Hindistan'dan yeni gelmişti. Bana bir hedef gösterin ikinci kurşuna gerek kalmaz, diyordu. Avcı George gece yarısından sonra Çanakkale'ye geldi. Yanılma payının sıfır olduğu ve hedefin kesinlikle imha edileceği sözünü verdikten sonra karanlığa doğru adım attı. Ben bir dünya yaratırım ve yarattığım o dünyanın ilk hayranı ben olurum, diyordu. Dağlar, tepeler aştı, soğuk sulardan içti. Çimen ve ot yedi. Aradan günler, haftalar geçti. Artık ingilizler bile onun nerede olduğunu bilmiyordu.
Günlerden bir gün ingiliz ve fransız savaş gemileri Türk siperlerini yoğun bombardıman ateşine tabi tutmuştu. Mustafa Kemal bombalardan korkmuyor, sağa sola emirler yağdırıyordu. Mustafa Kemal olmasaydı Çanakkale destanı yazılamazdı.
Bir gün avcı George'den telsiz mesajı geldi: Bombardımanı kesin. Tepeye çıkmış ve olanca ağırlığıyla Türk siperlerini göz hapsine almıştı. Mustafa Kemal namlunun ucundaydı ve tetiği bir kez çekmesi sonun başlangıcıydı. Avcı George tetiğe bastı, bir kez daha bastı. Mustafa Kemal çok hareketliydi, atışlar boşa gitmişti. Yazıklar olsun diyerek tüfeğini yere attı. Hedef büyüktü ve vuramadığı için, kendine lanet etti. Bombalar, evet, bombalar. Belindeki kemere bağlı duran iki bomba. Doğumu İstanbul'du. 15 yaşında ailesiyle birlikte Londra'ya göç etmişti. Bir Türk kadar Türkçe'yi iyi konuşuyordu. Londra'da üniversitede okurken tüfek atışlarına merak sarmış ve kısa zamanda ingiltere şampiyonu olmuştu. Bel kayışında takılı iki bombayı ellerine aldı. Tepeden ağır adımlarla aşağı, Türk siperlerine doğru yürümeye başladı. Türk siperlerindeki asker ve subaylar, iki elinde birer bomba olan ve Türkçe konuşan askere bir anlam verememişti.
Avcı George sonunda Mustafa Kemal'in karşısına çıktı. Sol elindeki bombayı cebine koydu. Sağ elindeki bombanın pimini çekti ve attı ama bomba patlamadı. Birkaç asker, tüfeğini George'ye doğrulttu. Ellerini kaldır, diye bağırdı. Tüfekler üstüne çevrilince Avcı George şaşırdı. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Bir yerlerde bir şeyler bunu kolluyor, diye düşündü. İkinci bombayı atsam nafile, o bomba da patlamayacak, diye düşündü. Geriye doğru on adım attı ve ikinci bombanın pimini çekti. Bomba korkunç bir gürültüyle patladı. Artık ortada ne avcı vardı ne George vardı.
SON
Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
İngilizler baktı, Çanakkale geçilmez. Bunun için bir engel var: Mustafa Kemal. Londra'da başbakan Winston Churchill bakanlarıyla bir toplantı yaptı ve sonuç: Avcı George, Çanakkale'ye yönlendirilecekti. O, uçan kuşu vururdu değil ki, Mustafa Kemal'i vurmasın. Avcı George, Hindistan'dan yeni gelmişti. Bana bir hedef gösterin ikinci kurşuna gerek kalmaz, diyordu. Avcı George gece yarısından sonra Çanakkale'ye geldi. Yanılma payının sıfır olduğu ve hedefin kesinlikle imha edileceği sözünü verdikten sonra karanlığa doğru adım attı. Ben bir dünya yaratırım ve yarattığım o dünyanın ilk hayranı ben olurum, diyordu. Dağlar, tepeler aştı, soğuk sulardan içti. Çimen ve ot yedi. Aradan günler, haftalar geçti. Artık ingilizler bile onun nerede olduğunu bilmiyordu.
Günlerden bir gün ingiliz ve fransız savaş gemileri Türk siperlerini yoğun bombardıman ateşine tabi tutmuştu. Mustafa Kemal bombalardan korkmuyor, sağa sola emirler yağdırıyordu. Mustafa Kemal olmasaydı Çanakkale destanı yazılamazdı.
Bir gün avcı George'den telsiz mesajı geldi: Bombardımanı kesin. Tepeye çıkmış ve olanca ağırlığıyla Türk siperlerini göz hapsine almıştı. Mustafa Kemal namlunun ucundaydı ve tetiği bir kez çekmesi sonun başlangıcıydı. Avcı George tetiğe bastı, bir kez daha bastı. Mustafa Kemal çok hareketliydi, atışlar boşa gitmişti. Yazıklar olsun diyerek tüfeğini yere attı. Hedef büyüktü ve vuramadığı için, kendine lanet etti. Bombalar, evet, bombalar. Belindeki kemere bağlı duran iki bomba. Doğumu İstanbul'du. 15 yaşında ailesiyle birlikte Londra'ya göç etmişti. Bir Türk kadar Türkçe'yi iyi konuşuyordu. Londra'da üniversitede okurken tüfek atışlarına merak sarmış ve kısa zamanda ingiltere şampiyonu olmuştu. Bel kayışında takılı iki bombayı ellerine aldı. Tepeden ağır adımlarla aşağı, Türk siperlerine doğru yürümeye başladı. Türk siperlerindeki asker ve subaylar, iki elinde birer bomba olan ve Türkçe konuşan askere bir anlam verememişti.
Avcı George sonunda Mustafa Kemal'in karşısına çıktı. Sol elindeki bombayı cebine koydu. Sağ elindeki bombanın pimini çekti ve attı ama bomba patlamadı. Birkaç asker, tüfeğini George'ye doğrulttu. Ellerini kaldır, diye bağırdı. Tüfekler üstüne çevrilince Avcı George şaşırdı. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Bir yerlerde bir şeyler bunu kolluyor, diye düşündü. İkinci bombayı atsam nafile, o bomba da patlamayacak, diye düşündü. Geriye doğru on adım attı ve ikinci bombanın pimini çekti. Bomba korkunç bir gürültüyle patladı. Artık ortada ne avcı vardı ne George vardı.
SON
Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
Forum:
Ben diyorum ki...
Yorumlar
Yorum Yok
Yazar:
Serdar102
ÇANAKKALE' DE MUSTAFA KEMAL - ANZAK KOYU
25 Nisan 1915 tarihinde Arıburnu'na ( ANZAK KOYU ) Anzaklar çıkartma yapmıştı. Saat gece 24.00' te Kaymakam ( Yarbay ) Mustafa Kemal dinamit torbasını yanına aldı. Bu iş için, kimseye güvenememişti. Gece karanlığında sessizce siperlerin arasından süzüldü. Tepeyi aşıp sahile inmesi gerekti. Düşman çıkartma yaptığı sahilin etrafına pek çok nöbetçi koymuştu. Nöbetçilerin hal ve hareketlerini bir süre izlemeli ve her şeyden emin olduktan sonra, kampa nüfuz etmeliydi.
Gün dönmüş ve yeni gün yol alıyordu. Saat sabaha karşı 03.00 olmuştu. Mustafa Kemal, Anzakların orta yerdeki büyük cephanelik çadırına yan taraftan girdi. Nöbetçiler, ön kapı tarafındaydı. Konuşmaları duyuluyordu. Mustafa Kemal fitili uzun olan dinamiti çakmak taşlarını birbirine sürterek çıkardığı kıvılcımla tutuşturdu. Diğer dinamitlerin fitilini ateşlemek zor olmadı. Dinamitleri cephanelik çadırının dört köşesine yerleştirdikten sonra girdiği yerden dışarı çıktı. Bir an önce buradan gidebildiği kadar uzağa gitmeliydi. Az sonra dinamitler kampı yok edecekti. Gök gürültüsünün milyon katı büyüklüğünde bir patlama Çanakkale Boğazı'nı sardı. Patlama güvenlik sınırları dışına çıkmasına ramak kalan Mustafa Kemal'i boş geçmedi. O'nu yere düşürdü. Mustafa Kemal çabucak toparlandı fakat elbiseleri toz içindeydi. Aylardır Çanakkale'deydi ve üstü başı toz topraksız günü olmamıştı.
Özellikle Çanakkale Savaşlarında dört gün, beş gün uyumamak Mustafa Kemal için, sıradan bir olaydı. Şu gece dahil dört gecedir başını yastığa koymamıştı. Atına biner, o tepe senin, bu tepe benim koşturur dururdu. Gece yarısında yeni günün planını yapardı. Ben düşman komutanı olsam nereden çıkartma yapardım, diye düşünürdü. O bölgeleri muhakkak kontrol eder ve gerekli önlemi alırdı.
Mustafa Kemal daha sonra karargaha döndü. Patlamanın gürültüsüne Türk askerleri ayaklanmış ve tepeden aşağı ışıldayan gözlerle bakıyordu. Bu patlama da neyin nesiydi? Kampı darmaduman etmişti. Korkudan Türkler geliyor deyip kendini gemilerden boğazın soğuk ve karanlık sularına atan Anzaklar vardı. Madem Türklerden bu kadar korkuyorsun, İngiliz'e kanıp neden dünyanın bir ucundaki Avustralya'dan kalkıp Çanakkale'ye gelir ve Mustafa Kemal'e çarparsın be Anzak?
Türk subayları ve askerleri, Mustafa Kemal'i o halde görünce patlamanın sebebini anladı. Bu dünya tarihinin ve Çanakkale Savaşı'nın dönüm noktasıydı. Orada bulunanlar Mustafa Kemal'i tebrik ettiler. Böyle bir komutanları olduğu için, gurur duydular. Şimdi geleceğe daha bir umutla bakıyorlar ve Çanakkale'nin geçilemeyeceğine inanıyorlardı.
SON
Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
25 Nisan 1915 tarihinde Arıburnu'na ( ANZAK KOYU ) Anzaklar çıkartma yapmıştı. Saat gece 24.00' te Kaymakam ( Yarbay ) Mustafa Kemal dinamit torbasını yanına aldı. Bu iş için, kimseye güvenememişti. Gece karanlığında sessizce siperlerin arasından süzüldü. Tepeyi aşıp sahile inmesi gerekti. Düşman çıkartma yaptığı sahilin etrafına pek çok nöbetçi koymuştu. Nöbetçilerin hal ve hareketlerini bir süre izlemeli ve her şeyden emin olduktan sonra, kampa nüfuz etmeliydi.
Gün dönmüş ve yeni gün yol alıyordu. Saat sabaha karşı 03.00 olmuştu. Mustafa Kemal, Anzakların orta yerdeki büyük cephanelik çadırına yan taraftan girdi. Nöbetçiler, ön kapı tarafındaydı. Konuşmaları duyuluyordu. Mustafa Kemal fitili uzun olan dinamiti çakmak taşlarını birbirine sürterek çıkardığı kıvılcımla tutuşturdu. Diğer dinamitlerin fitilini ateşlemek zor olmadı. Dinamitleri cephanelik çadırının dört köşesine yerleştirdikten sonra girdiği yerden dışarı çıktı. Bir an önce buradan gidebildiği kadar uzağa gitmeliydi. Az sonra dinamitler kampı yok edecekti. Gök gürültüsünün milyon katı büyüklüğünde bir patlama Çanakkale Boğazı'nı sardı. Patlama güvenlik sınırları dışına çıkmasına ramak kalan Mustafa Kemal'i boş geçmedi. O'nu yere düşürdü. Mustafa Kemal çabucak toparlandı fakat elbiseleri toz içindeydi. Aylardır Çanakkale'deydi ve üstü başı toz topraksız günü olmamıştı.
Özellikle Çanakkale Savaşlarında dört gün, beş gün uyumamak Mustafa Kemal için, sıradan bir olaydı. Şu gece dahil dört gecedir başını yastığa koymamıştı. Atına biner, o tepe senin, bu tepe benim koşturur dururdu. Gece yarısında yeni günün planını yapardı. Ben düşman komutanı olsam nereden çıkartma yapardım, diye düşünürdü. O bölgeleri muhakkak kontrol eder ve gerekli önlemi alırdı.
Mustafa Kemal daha sonra karargaha döndü. Patlamanın gürültüsüne Türk askerleri ayaklanmış ve tepeden aşağı ışıldayan gözlerle bakıyordu. Bu patlama da neyin nesiydi? Kampı darmaduman etmişti. Korkudan Türkler geliyor deyip kendini gemilerden boğazın soğuk ve karanlık sularına atan Anzaklar vardı. Madem Türklerden bu kadar korkuyorsun, İngiliz'e kanıp neden dünyanın bir ucundaki Avustralya'dan kalkıp Çanakkale'ye gelir ve Mustafa Kemal'e çarparsın be Anzak?
Türk subayları ve askerleri, Mustafa Kemal'i o halde görünce patlamanın sebebini anladı. Bu dünya tarihinin ve Çanakkale Savaşı'nın dönüm noktasıydı. Orada bulunanlar Mustafa Kemal'i tebrik ettiler. Böyle bir komutanları olduğu için, gurur duydular. Şimdi geleceğe daha bir umutla bakıyorlar ve Çanakkale'nin geçilemeyeceğine inanıyorlardı.
SON
Atatürk Anıları - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: 1996
Forum:
Ben diyorum ki...
Yorumlar
Yorum Yok
Yazar:
Serdar102
ZÜBEYDE HANIM DOĞUMEVİ
Tarih 20- Mayıs -2020 Bursa Zübeyde Hanım Doğumevi önünde Zübeyde Hanım ile birlikteyim: Sayın Zübeyde Hanım, burası 1981 yılında 125 yatak kapasitesi ile kuruldu. Bakın sizin adınızı taşıyor.
- Benim adımı taşıyan bir doğumevi mi? Kemalim 19- Mayıs -1919 tarihinde Samsun'a çıktıydı. Sonrasında Erzurum ve Sivas Kongreleri bunları biliyorum. 1- Kasım -1922 tarihinde saltanatı kaldırdı. Osmanlı İmparatorluğu resmen sona erdi. 1- Ocak -1923 yılbaşını hatırlıyorum. Ya sonrası?
-Tam ben söze girecektim ki, Mustafa Kemal Atatürk aniden yanımızda belirdi: Anneciğim, sonrasında 29- Ekim -1923 tarihinde Cumhuriyeti ilan ettim ve Türkiye Cumhuriyeti' ni kurdum. Cumhuriyet diyorum, özgürlük diyorum, bağımsızlık diyorum. Halkın kendi kendini yönetmesi diyorum. Beğenmediği yöneticiyi değiştirmesi diyorum.
- Ah Mustafa'm, benim yakışıklı oğlum. Sen de buraya geldin mi? Padişahın hakkında idam fermanı vardı. Bundan hiç mi korkmadın?
- Konu vatan savunması ise, canım bu vatana feda olsun. Bir Mustafa Kemal yok olsa, bin Mustafa Kemal var olur. Mustafa Kemaller ölmez. Benim kurduğum Türkiye Cumhuriyeti bölünmez.
Atatürk hırslanmıştı. Sağa sola bakındı. Bana doğru döndü: Çocuk senin adın ne? diye sordu.
Ben: Serdar Yıldırım, dedim.
- Şimdi burayı bana tam olarak tarif et bakalım.
- Kaplıcalar, yukarıda kaldı. Senede bir iki defa gelip gittiğiniz Paşa Çiftliği kuzey batıda işte şu yanda bulunuyor.
- Çocuk, sen ne biliyorsun benim Paşa Çiftliği'ne gelip gittiğimi?
- Bir kitapta resminizi görmüştüm. Üstü açık arabanızın arka koltuğunda oturuyordunuz ve şoförünüz arabadan daha inmemişti. Yol toprak yoldu. Etrafta çiftlikten başka yapı görünmüyordu.
- Doğru, o zamanlar tabiatla iç içeydik. Bursa yeşildi, bu kadar ev yoktu. İnsanlar çoğalmış. Arabalar çoğalmış. Yollarda insandan çok araba var.
- Doğrudur. Bu kadar araba benzin ve gaz ile gidiyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor, hep merak etmişimdir. Yakındaki bir yere insanlar arabayla gidip geliyor. Yürümek sağlıktır, benzin ve gaz için, dış ülkelere bağımlı kalıyoruz. Döviz yurt içinde kalmalı. Ülke güçlü olmalı.
- Aferin sana çocuk. Kaç yaşındasın?
- 62 yaşındayım. Aynalarla aram iyidir. Her yeni güne yeni bir umutla başlıyorum. Yolun yarısını geçtin diyenlere gülüp geçiyorum.
- Bak bu çok iyi. Yaşama sevinciyle dolusun. Benim zamanımda atlar vardı, atlı arabalar vardı. Kaç dakikadır buradayım, ne at gördüm, ne atlı araba?
- Benim çocukluğum ve gençliğimde atlı arabalar çoktu. Pazardan karpuz, kavun aldığımızda bunları atlı arabaya yükleyip eve götürürdük. Son yıllarda atlı arabalar yok oldu.
Mustafa Kemal Atatürk şöyle bir soru sordu: Şu anda Türkiye'de ne kadar insan yaşıyor?
- 2019 nüfus sayımına göre 83 milyon insan yaşıyor.
- 1935 nüfus sayımına göre 16 milyondu. Bu tarihten sonra Türkiye savaşa girdi mi?
- Girmedi.
- Girmediğine göre nüfus fazlasıyla artmış. Anadolu'nun bereketli toprakları planlı bir tarım sayesinde 200 milyon insanı rahatlıkla besler. Ben ağaca, ormana çok önem veririm. Bir ağacın kesilmesine izin vermem. Ağaç kesmek isteyene şöyle demiştim: Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!
- Trablusgarp savaşı sizin katıldığınız ilk savaştır. Bu savaşta binbaşıydınız. Trablusgarp ve Bingazi'ye gitmiştiniz. Libya'ya çıkartma yapan düzenli İtalyan ordularına karşı bedevi araplarla birlik olarak yapılan savaşı nasıl kazandınız? Top yok, tüfek yok. Bunları nereden buldunuz? Bedevileri nasıl savaşçı yaptınız? Hücum deyip ileri atıldığınızda nasıl oldu da sizi takip ettiler?
- Herkes komutan olamaz, herkes savaşçı olamaz. Komutan, savaşçı bir kimliğe sahipse emrindeki asker savaşçı olur. Güçlü bir ordunun başına yeteneksiz bir komutan getirirsen, o ordu yenilgiye uğrar. Bedevileri eğittim, onlardan bir ordu kurdum. Yenilmemeyi öğrettim. Bana inanan arap şeyhleri, silah ve cephane tedarik ettiler. Halkı örgütleyerek, bu savaşı kazandım. Halk örgütlenirse yapılan her savaş kazanılır.
- Çok değil, sizden kısa bir zaman sonra Hitler, Avrupa'ya saldırdı. Özellikle motorize birlikleri çok güçlüydü. Avrupa'yı ezdi, geçti. Almanlar geliyor diye Türk birlikleri Edirne - Enez hattında konuşlandı. Hitler, Türkiye'yi pas geçip kuzeye yöneldi. Bulgaristan, Romanya derken, Rusya'ya girdi. Moskova'yı kuşattı. Kışın gelmesiyle yenilgiye uğradı. Amerika'nın Fransa Normandiya kıyılarına çıkartma yapması bunda etkili oldu.
- Hitler'in derdi neymiş? 2. dünya savaşını neden başlatmış?
- Derdi Yahudilerle. Anılarında Almanya'da Yahudi'nin patron, üstün ırk dediği Alman'ın işçi olmasını hazmedemediğini yazmıştı.
Bildiğim kadarıyla Fevzi Çakmak, sizi tutuklamak için, 50.000 askerlik orduyla gelmişti.
- Doğrudur. Ben karşısına çıktım. Fevzi Bey, padişahın fermanını okudu ama öylece kalakaldı. Sanırım korkmadığımı anladı ve beni tutuklamak için, harekete geçemedi. İş bu duruma gelmişken, benim kollarıma kelepçe takmak için, yürek gerek. Sonradan Fevzi Bey ordusuyla birlikte benim tarafıma geçti.
Cumhuriyeti ilan ettikten sonra vatanı terk eden 156 lar var. Bunların çoğu sizin silah arkadaşlarınız. Aralarında biz maaşımızı padişahtan alıyorduk şimdi kimden alacağız diyenler oldu. Size de padişah ol dediler.
- Onlara uysam başa dönerdim. Biz neden Kurtuluş Savaşı yaptık diye sorardım.
- 1939 yılında bunların çoğu geri geldi. Mustafa Kemal haklı çıktı, biz yanıldık, dediler.
Daha sonra Zübeyde Hanım, doğumevini gezmek için, Atatürk ile birlikte ileri doğru yürüdü. Beni çağıran olmadığı için, onlarla birlikte gitmedim. Yıllar sonra bir araya gelen ana oğulun konuşacak çok şeyi vardı. Rahatsız etmek istemedim.
SON
Tarih 20- Mayıs -2020 Bursa Zübeyde Hanım Doğumevi önünde Zübeyde Hanım ile birlikteyim: Sayın Zübeyde Hanım, burası 1981 yılında 125 yatak kapasitesi ile kuruldu. Bakın sizin adınızı taşıyor.
- Benim adımı taşıyan bir doğumevi mi? Kemalim 19- Mayıs -1919 tarihinde Samsun'a çıktıydı. Sonrasında Erzurum ve Sivas Kongreleri bunları biliyorum. 1- Kasım -1922 tarihinde saltanatı kaldırdı. Osmanlı İmparatorluğu resmen sona erdi. 1- Ocak -1923 yılbaşını hatırlıyorum. Ya sonrası?
-Tam ben söze girecektim ki, Mustafa Kemal Atatürk aniden yanımızda belirdi: Anneciğim, sonrasında 29- Ekim -1923 tarihinde Cumhuriyeti ilan ettim ve Türkiye Cumhuriyeti' ni kurdum. Cumhuriyet diyorum, özgürlük diyorum, bağımsızlık diyorum. Halkın kendi kendini yönetmesi diyorum. Beğenmediği yöneticiyi değiştirmesi diyorum.
- Ah Mustafa'm, benim yakışıklı oğlum. Sen de buraya geldin mi? Padişahın hakkında idam fermanı vardı. Bundan hiç mi korkmadın?
- Konu vatan savunması ise, canım bu vatana feda olsun. Bir Mustafa Kemal yok olsa, bin Mustafa Kemal var olur. Mustafa Kemaller ölmez. Benim kurduğum Türkiye Cumhuriyeti bölünmez.
Atatürk hırslanmıştı. Sağa sola bakındı. Bana doğru döndü: Çocuk senin adın ne? diye sordu.
Ben: Serdar Yıldırım, dedim.
- Şimdi burayı bana tam olarak tarif et bakalım.
- Kaplıcalar, yukarıda kaldı. Senede bir iki defa gelip gittiğiniz Paşa Çiftliği kuzey batıda işte şu yanda bulunuyor.
- Çocuk, sen ne biliyorsun benim Paşa Çiftliği'ne gelip gittiğimi?
- Bir kitapta resminizi görmüştüm. Üstü açık arabanızın arka koltuğunda oturuyordunuz ve şoförünüz arabadan daha inmemişti. Yol toprak yoldu. Etrafta çiftlikten başka yapı görünmüyordu.
- Doğru, o zamanlar tabiatla iç içeydik. Bursa yeşildi, bu kadar ev yoktu. İnsanlar çoğalmış. Arabalar çoğalmış. Yollarda insandan çok araba var.
- Doğrudur. Bu kadar araba benzin ve gaz ile gidiyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor, hep merak etmişimdir. Yakındaki bir yere insanlar arabayla gidip geliyor. Yürümek sağlıktır, benzin ve gaz için, dış ülkelere bağımlı kalıyoruz. Döviz yurt içinde kalmalı. Ülke güçlü olmalı.
- Aferin sana çocuk. Kaç yaşındasın?
- 62 yaşındayım. Aynalarla aram iyidir. Her yeni güne yeni bir umutla başlıyorum. Yolun yarısını geçtin diyenlere gülüp geçiyorum.
- Bak bu çok iyi. Yaşama sevinciyle dolusun. Benim zamanımda atlar vardı, atlı arabalar vardı. Kaç dakikadır buradayım, ne at gördüm, ne atlı araba?
- Benim çocukluğum ve gençliğimde atlı arabalar çoktu. Pazardan karpuz, kavun aldığımızda bunları atlı arabaya yükleyip eve götürürdük. Son yıllarda atlı arabalar yok oldu.
Mustafa Kemal Atatürk şöyle bir soru sordu: Şu anda Türkiye'de ne kadar insan yaşıyor?
- 2019 nüfus sayımına göre 83 milyon insan yaşıyor.
- 1935 nüfus sayımına göre 16 milyondu. Bu tarihten sonra Türkiye savaşa girdi mi?
- Girmedi.
- Girmediğine göre nüfus fazlasıyla artmış. Anadolu'nun bereketli toprakları planlı bir tarım sayesinde 200 milyon insanı rahatlıkla besler. Ben ağaca, ormana çok önem veririm. Bir ağacın kesilmesine izin vermem. Ağaç kesmek isteyene şöyle demiştim: Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!
- Trablusgarp savaşı sizin katıldığınız ilk savaştır. Bu savaşta binbaşıydınız. Trablusgarp ve Bingazi'ye gitmiştiniz. Libya'ya çıkartma yapan düzenli İtalyan ordularına karşı bedevi araplarla birlik olarak yapılan savaşı nasıl kazandınız? Top yok, tüfek yok. Bunları nereden buldunuz? Bedevileri nasıl savaşçı yaptınız? Hücum deyip ileri atıldığınızda nasıl oldu da sizi takip ettiler?
- Herkes komutan olamaz, herkes savaşçı olamaz. Komutan, savaşçı bir kimliğe sahipse emrindeki asker savaşçı olur. Güçlü bir ordunun başına yeteneksiz bir komutan getirirsen, o ordu yenilgiye uğrar. Bedevileri eğittim, onlardan bir ordu kurdum. Yenilmemeyi öğrettim. Bana inanan arap şeyhleri, silah ve cephane tedarik ettiler. Halkı örgütleyerek, bu savaşı kazandım. Halk örgütlenirse yapılan her savaş kazanılır.
- Çok değil, sizden kısa bir zaman sonra Hitler, Avrupa'ya saldırdı. Özellikle motorize birlikleri çok güçlüydü. Avrupa'yı ezdi, geçti. Almanlar geliyor diye Türk birlikleri Edirne - Enez hattında konuşlandı. Hitler, Türkiye'yi pas geçip kuzeye yöneldi. Bulgaristan, Romanya derken, Rusya'ya girdi. Moskova'yı kuşattı. Kışın gelmesiyle yenilgiye uğradı. Amerika'nın Fransa Normandiya kıyılarına çıkartma yapması bunda etkili oldu.
- Hitler'in derdi neymiş? 2. dünya savaşını neden başlatmış?
- Derdi Yahudilerle. Anılarında Almanya'da Yahudi'nin patron, üstün ırk dediği Alman'ın işçi olmasını hazmedemediğini yazmıştı.
Bildiğim kadarıyla Fevzi Çakmak, sizi tutuklamak için, 50.000 askerlik orduyla gelmişti.
- Doğrudur. Ben karşısına çıktım. Fevzi Bey, padişahın fermanını okudu ama öylece kalakaldı. Sanırım korkmadığımı anladı ve beni tutuklamak için, harekete geçemedi. İş bu duruma gelmişken, benim kollarıma kelepçe takmak için, yürek gerek. Sonradan Fevzi Bey ordusuyla birlikte benim tarafıma geçti.
Cumhuriyeti ilan ettikten sonra vatanı terk eden 156 lar var. Bunların çoğu sizin silah arkadaşlarınız. Aralarında biz maaşımızı padişahtan alıyorduk şimdi kimden alacağız diyenler oldu. Size de padişah ol dediler.
- Onlara uysam başa dönerdim. Biz neden Kurtuluş Savaşı yaptık diye sorardım.
- 1939 yılında bunların çoğu geri geldi. Mustafa Kemal haklı çıktı, biz yanıldık, dediler.
Daha sonra Zübeyde Hanım, doğumevini gezmek için, Atatürk ile birlikte ileri doğru yürüdü. Beni çağıran olmadığı için, onlarla birlikte gitmedim. Yıllar sonra bir araya gelen ana oğulun konuşacak çok şeyi vardı. Rahatsız etmek istemedim.
SON
Forum:
Ben diyorum ki...
Yorumlar
Yorum Yok
Yazar:
Ebubekir
Merhaba ben yeni mezun bir hemşireyim. Alımlarda Etlik şehir hastanesini tercih etmeyi düşünüyorum. Etlik şehir Hastanesi'nde çalışan veya tanıdığı olan varsa sorabilir mi:
Toplam Maaş
Ortalama mesai süresi
Teşvik, taban ödemesi gibi ödenekler
en önemlisi diğer hastanlere göre ön planda tecih etmeye değer mi?
Cevaplarsanız çok sevinirim.
Toplam Maaş
Ortalama mesai süresi
Teşvik, taban ödemesi gibi ödenekler
en önemlisi diğer hastanlere göre ön planda tecih etmeye değer mi?
Cevaplarsanız çok sevinirim.
Forum:
Mediforum.net hakkında
Yorumlar
Yorum Yok
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Forumda Ara
Forum İstatistikleri
Son Aktiviteler
Avcı George ( Hunter Geor...
Son Yorum:
Serdar102
•
7 saat önce
Çanakkale'de Mustafa Kema...
Son Yorum:
Serdar102
•
7 saat önce
Zübeyde Hanım Doğumevi - ...
Son Yorum:
Serdar102
•
7 saat önce
TUS, USML, DUS sınavları ...
Son Yorum:
pictus
•
22-04-2025, Saat: 15:23
Ankara Etlik Şehir Hastan...
Son Yorum:
Ebubekir
•
22-04-2025, Saat: 14:25
Nöbet sonrası izin ve eks...
Son Yorum:
Darkwatch
•
21-04-2025, Saat: 09:17
18 yaşından sonra kafa ve...
Son Yorum:
Darkwatch
•
11-04-2025, Saat: 14:35
Lütfen Yardım Edin Bu Bac...
Son Yorum:
Darkwatch
•
01-04-2025, Saat: 18:54
Sağlık kabini artık sağlı...
Son Yorum:
Darkwatch
•
30-03-2025, Saat: 10:10
Sağlık Meslek Mensupların...
Son Yorum:
Darkwatch
•
30-03-2025, Saat: 09:50